30 Aralık 2015 Çarşamba

Ne kadar gel dediysem o kadar gitti.
Geldiyse de beni bir bütün istedi, parçaladı, yine gitti. Parçalarımla büyüdü.
Işık. Altın sarısı
Zifirlere buladı. Simsiyah, parça parça
Okyanusları zifir kapladı şimdi
Yansımalar, tek bir gölge
Kiminle olacaksa ışık saçacak o, demiştim çokça zaman önce
Bir bana gelmedi
Bir benimle parlamadı
Bir benim mavilerime karışmadı
Şimdi ne önemi var?
Çoktan sona gelmişiz, bu cümlelerin ne önemi var?
Just because I have feelings for you, it does not make you my god.
Fuck off.
I hate you.
One day even this hate will fade away and I will pity you.
I just want to go.

Why I was so desperate in the first place? Why am I so weak?
Why am I so weak?
Why I can't get rid of this disgusting feeling?

YAZMAK HİÇBİR İŞE YARAMIYOR
BURADA BU İĞRENÇ HİSLE NE YAPACAĞIMI BİLEMEDEN OTURUYORUM
BURADA BU HİSLE SIKIŞTIM

Ne yapayım şimdi?
Oturup ağlayayım mı?
Ard arda sigaralar mı içeyim?
Kime anlatayım artık seni?
Daha ne kadar kendimi küçük düşüreyim?
Ne kadar kendimi suçlayayım daha?
Ne zamana kadar böyle hissedeyim?
"Bir gün" ile başlayan cümlelerle kendimi mi avutayım?
Her şeye gözümü mü kapatayım?
Ne yapayım şimdi ben?
Nereye gideyim ne yapayım bu geceyi nasıl geçireyim
Ne yapayım?

28 Aralık 2015 Pazartesi

"Cosmos" dersi ile beraber çok severek aldığım "Müzik Sosyolojisi" adlı dersimin yarın finali var. Öz saygım yüüzünden dersi AA'yla geçmem lazım ama tabii ki bir şey "zorunluluk", "sorumluluk" olarak yapılıyorsa insan ondan kaçıyor.
Kaçıyorum.
Hala başlamadım.
Üstelik Erasmus işlemleri yüzünden  vizeden sonra çokça ders kaçırdım istemeyerek. Arzum ev telefonundan aradı. Nostaljinin teknolojisine bakar mısınız.
Şimdi çalışmaya nereden başlasam acaba.
Telefonumun bataryası bozuldu, telefonumu açamıyorum. Yarın sabahtan batarya almaya gideceğim. :) Final 13.30'da. Okula yarım saat önceden gideyim diyorum.
Neyse gidip başlayacağım.
Better than never. Bye.


Ay gittin mi? 
Durun gitti galiba                                                                   Hide&Seek

27 Aralık 2015 Pazar

Gitmiyor lanet olsun 
GİTMİYOR
İstemiyorum. Onu tanımak da istemiyorum. Onun varlığından haberdar olmak istemiyorum. Onun var olduğunu bilmek istemiyorum. 
İSTEMİYORUM 
Hiç aklına 
Gelmiyorum İŞTE
GELMİYORUM 
Çıldırdığımı biliyor mu hala, hiçbir zaman anlayabilmiş miydi
ÇILDIRDIĞIMI 
Başka bir insan için bunları hissetmenin nesi mantıklı? DEĞİL.
MANTIKLI DEĞİL! DEĞİL! DEĞİL! NEDEN BENİM KONTROLÜMDE DEĞİL? 
Benim kontrolümde mi?
HALA
Neden gitmiyor 
Gitmek zorunda, neden zorunda?
Neden gitmek zorunda?
Neden unutmam GEREK
Neden herkes "HALA MI" DİYOR
SİZE NE! 
Kendimden kopmaya başladım. 
Onun için hem fazla, hem de değil
Zaten hiçbir zaman bilmedik. Bilmiyorum.
O biliyor muydu? Yok, o her şeyden bihaber olandı. 
Hiçbir zaman bir tutarlılığı oldu mu? Garip biri o, karışık biri, aslında çok da düz biri. İşte, ortası yok.
Hem akıllı hem salak. Hem yakışıklı hem çirkin. Hem düşünceli hem düşüncesiz. Hem bencil hem açık. Hoş sohbettir ama kötü şakalar yapar ama yaptığı kötü şakalar bile nasıl oluyorsa garip bir şekilde komik gelir. Daha fazla ondan bahsetmeyeceğim.
Daha fazla ondan bahsetmeyeceğim mi? Bütün yazılarım ona adanmış. Neyin kararı şimdi bu?
Hiçbirinin ortası yok onda. Neden. Ben. Seni. Aldım. Bu. Kadar. Büyüttüm. ?.
Neden diye sorma Sena. CEVABINI BİLİYORSUN.
Bu daha ne kadar devam edecek? -HAYIR!
BENİM ELİMDE DEĞİL. -HAYIR.
İpler elimdeyken verdiğim kararları gördük. Şimdi meyvelerini yiyoruz.
Ne yapacağım? 
Nereye kadar saklayacağım, benimle ne zamana kadar kalacak? Gitmesin ve gitsin.
Gelmesin ve gelsin.
Çok saçma. 


O.
Sanrılar.
Gelmesin.



23 Aralık 2015 Çarşamba

Soğuk bir yaz akşamı

Sigara elimden düşmüyor, sigarayla yazı yazması zor oluyor belki o yüzden yazmıyorumdur.
Ben hep kendimi kandırmamaya çalıştım ama bir yandan da içimdeki o umudu atamadım.
Her o umut beslendiğinde en kötüsünü düşündüm. Başka seçeneğim var mıydı bilmiyorum. Bütün ipler onun elindeydi, duygularıma onun tavırlarına, söylediklerine, onun hislerine -tahmin edebildiğim kadarıyla, bir de en kötüsüne odaklandığımı var sayarsak...- göre yön vermeye çalışıyordum.
Neyse geçelim bunları.
Hala nasıl oluyor da onun için ağlayabiliyorum? Hala utanmadan onunla planlar yapmaya uğraşıyorum. Hep ben uğraşıyorum. Kendi içimde. Bazı zamanlarda çok da istekli gözükmemeye çalışıp ona da söylüyorum. Onun tarafından nasıl algılanıyor bilmiyorum. Pek de ciddiye alınmıyorum sanırım. Bak yine en kötüsü...
Neden bu kadar karmaşık olmak zorundaydı?
Aslında o kadar da karmaşık değil olay. Bir taraf seviyor bir taraf sevmiyor. Bu kadar basit.
İşte bu kadar basit. 
Bunu kabul etmek istemiyorum içten içe. Kendimi kandırdığım zamanlarda kendime açık da davranıyorum.
Soğuk bir yaz akşamı. Onu hatırladığımda hissettiğim şey bu. Soğuk bir yaz akşamında hissettiklerim. 
Bir başkası tarafından sevildiğini, bir başkasını sevdiğini ve bir ilişki kurabilme ihtimalinin olduğunu bilmek, evet, üzüyor. 
Azalmıyor. Nasıl azalmıyor? Neden gitmiyor, bilmiyorum. 
İçimde hala bir umut var mı onu bile bilmiyorum artık. Hislerim, düşüncelerimi bilmiyorum, bana dönmüyorlar. Onları uzun bir zaman önce kendimden uzaklaştırdım. Uzaklaştıramadım aslında, yok saydım. Evet hislerimi ve düşüncelerimi uzun bir zamandır yok sayıyorum ve artık onlara karşı bir seçiciliğim kalmadı. Şaşkınlık içinde bu hislerin kaynağını bilmeden onları bastırabildiğim kadar bastırmaya çalışıyorum. Şu anda olduğu gibi bazen küçük bir dokunuşla patlayıveriyorlar.

10 Mayıs 2015 onunla geçirdiğim en güzel gündü. O günün akşamı da soğuktu. En azından bana üzerindekini vermişti. 
Şu anda soğuktan titriyorum.

O kadar umurunda değilim ki. Beni o kadar sevmiyor ki.
Bunların olmasını da ben sağladım. 

Onunla görüşmemek benim için iyi olacaktı. En azından o zaman bundan çok emindim. 
Salağın tekiyim.
Hislerim aynı kaldı, tek olan şey onu kendimden daha da uzaklaştırmak oldu. 
Belki de onu hiç adam yerine koymayıp var olan şeyleri anlatmamalıydım. 
O'na.
5 seneden uzun bir süredir aklımda olan adama.

Ne istiyorum? Evet şu anda biliyorum ne istediğimi ama buraya yazmayacağım. Utanıyorum. Sizden(?) değil, kendimden.


Aklına geliyor muyum acaba diye düşünüyorum elbette. Aklına geliyor muyum, aklına ne şekilde geliyorum ve aklına geldiğimde ne hissediyor, ne düşünüyor.
Birazcık bile olsa üzülüyor mu.

"I'd like to be someone you could finally learn to love again" Heart of Chambers - Beach House

İşte böyle. Hala azalmadı, hala bitmedi. Öyle ya da böyle. Olmayışıyla hala burada.


20 Aralık 2015 Pazar

Why I just cannot win with you?
He does not love you.
You have to accept it.

He does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you someday he might love me he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love he does not love you our time will come he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you he does not love you
Is there an end for this?
No matter of what I can't stop dreaming.
HE DOES NOT LOVE ME! OUR TIME WILL NEVER COME.

14 Aralık 2015 Pazartesi

I feel like something is very wrong right now. What is it? Why do I feel like this all of a sudden?

27 Kasım 2015 Cuma

Geçen sene tam bugün ne yaptığımı hatırlıyorum.
O adamı sevebileceğime kendimi inandırmıştım. Diğer yandan da beni herkesten daha çok heyecanlandıran, yok olamayan, azalmayanla konuşuyordum. Aklımda o varken karşımdakini sevebileceğime inandırılmıştım. Kendim tarafından.
1 sene önce bugün. Çok taze.
Korkularım şu azıcık zamanda o kadar arttı ki.
Hala üzerimden onu atamıyorum. Atmak mı istemiyorum, gerçekten atamıyor muyum artık düşünmüyorum. Nereye çekiyorlarsa oraya gidiyorum, şu histen çok bunaldım. 27, ardından zincirleme başka düşünceleri de getirdi. "Keşke o sahneye çıkarken o tshirtü giymeseydim, keşke benimle konuşmak için hiçbir yolu olsaydı, onu tanımasaydım"lara kadar geldim.

Ne yazık ki hala o iğrenç umut var içimde. Hala.
Hala nasıl hayatta kalabiliyor? Hiç gururu yok belli ki bu umudun. Ne zaman yılacak ve ne zaman sıkılacak?
Zamanımız hiç gelmeyecekmiş gibi hissettiriyor artık. Kötü senaryolarımı buraya yazmayacağım. Çok da olasılıksız değiller ama şu anda neyse ki uzak gibi duruyorlar. Evet, en azından şu anda uzak.
Neyse, uzun zamandır hislerimi dışa vuramıyordum. Şimdi başardım.
İyi oldu.
Cheers.

2 Kasım 2015 Pazartesi

Yazamıyorum.
Çünkü içimde neler oluyor bilmiyorum.
I became a puppet of my feelings.

25 Ekim 2015 Pazar

Yes.
How cool isn't it?
I will not stay here anymore. I will not walk slow anymore.

23 Ekim 2015 Cuma

13 Ekim 2015 Salı

You cannot know, you do not even think actually but anyway, you cannot know that how it is big for me to say that where there is music there is you.
Music is everything to me. I can't, just can't ignore music.
It is out music, our genre.
When there is music there is you.
When there is music there is you.
When there is music there is you.
When there is music there is you.
This is the dark era for me, when is my enlighment is going to emerge?
Oe will I choose postmodernist way of thinking? "Yes, I feel something but this is mine, so everyhing goes, you cannot categorize your feelings, maybe this is not love"
Yes I think I will go with it. From the beginning I decline that it was love that I was feeling but people passionately said that my feeling defines as love. I said "my definicion of love is not this, love is for two people but I am by myself in here, I am stuck in my body with my feelings". But, the problem is, I just cannot define what I geel. Does this need a definicion? Actually no but we are humans living in a modern era, modern people cannot stand ambituities, everything has to be certain so I need to put a name to my feelings. What kind of a atupid dilemma is this? The real me says it does not have to have a name really but the other part of modern me says you'd better name it to act according to it, you can take better actions when you know what it is inside of you.

Does this have to be so complicated?
Is it complicated?
Is it simple?

I am so lost!
When there is music
There is you

I cannot and won't leave my music
So there will be always you (your memory)

5 Ekim 2015 Pazartesi

I can not cry
I have to carry this weight
I have to get rid of this weight
Because it burns.

2 Ekim 2015 Cuma

29 Eylül 2015 Salı

Şehirdeki seslerden ve elektronik aletlerin seslerinden nefret ediyorum.

27 Eylül 2015 Pazar

Yapacak hiçbir şeyim yok.
Kurtulamıyorum.
Keşke seni hiç tanımamış olsaydım.
Hayatıma hükmedecek güce sahip değilsin, sadece ben sana karşı koyamıyorum.
Ne zaman biteceksin?
I am burning.
This is hell I am surrounded with.
The thought of heaven gives me hell, burns me more.
I have nothing to do, I am stuck here and burning.

26 Eylül 2015 Cumartesi

Seni anlatıyorum.
Seni anlatmadığım kim varsa seni onlara anlatıyorum.
Bizi değil, biliyorsun.
Seni anlatıyorum ve bakışları beni rahatsız ediyor.
Yine de seni anlatmak istiyorum ve anlatıyorum.
Özlemine katlanamıyorum ama bastırmam gerek.
Neyse. Yine sarhoş.

24 Eylül 2015 Perşembe

23 Eylül 2015 Çarşamba

I am in pain but I don't suffer.

My pain is self chosen, true. I chose you, so I chose my pain.
In this case, pain is inevitable.
But I can prevent suffering.
I feel the agony but I don not suffer.
I am deeply in pain but I do not suffer.
I will not let myself to suffer, that would be weak.

There is a huge line between suffering and agony that everyone should be aware of.
Thanks for the light.

13 Eylül 2015 Pazar

I will be missing you boy
But it is time to let you go
Let you go from my life...
I wish I could say it was easy to scracth you from my heart and mind, but unfortunately it is not...
I will not be seeing you for a long time for my sanity and emotional stability...

But I know this is not the end, I am burrying you somewhere I can reach when our time comes..

I knew that it was not our time,
But I know that it is coming,
Day by day,
You are growing to me.

I feel stronger than ever.

I quit dreaming,
I still think of you of course but  have the power to control my thoughts now.

I won't be waiting for you,
But when you come to me, dig you out from where I burried you.

You know those too.

I hope you know this,
My love will never fade away 
I will keep it,
It feels like I will keep it forever..

Boy, one day we will be ready for ourselves...



This is a must, remember?

7 Eylül 2015 Pazartesi

Bir önceki yazımı nasıl yazdım, nerede yazdım, yazarken ne yapıyordum hatırlamıyorum.
Summer 2015 is still drunk..

Seni ne arayacağım, ne de başkalarından senin hakkında haberler almaya çalışacağım.
Seni 7 Eylül 2015 tarihinde saat 13.40 civarlarında gördüm en son. Uzun bir süre boyunca da bu değişmeyecek. 
Beni özlemeyeceksin biliyorum, 
Bana ihtiyaç duymayacaksın.
Beni özleme de, bana ihtiyaç duyma da. 
Umurumda değil diyemiyorum, umurumda, uzun bir süre de öyle kalacak. 
Ama bu sefer uzun zamandır yapmam gerekeni, beni zorlayanı ve korkutanı artık yapmam gerek. 
Bitiyorsun çocuk.
Gözlerimin önünde içimdeki seni öldürüyorsun.
Ölmeye de devam et.
Giderek azalacaksın.
Biteceksin.

Kendimi spora, kitaplara, piyanoya ve derslerime vereceğim.
Kendimden yeterince taviz verdim, yeterince yerimde saydım.
Artık ilerlemem gerek.
Yine sana boğulamam.

19 Kasım 2011
19 Haziran 2012
4 Ağustos 2014
27 Kasım 2014
22 Mart 2015
10 Mayıs 2015
29 Ağustos 2015
31 Ağustos 2015
7 Eylül 2015

Hoşçakal "Güneş"

Etrafina neşe saçıyormuşsun çocuk.
Öyle dediler.
Buraya yakın zamanra yazacağım.
Her şeye küstüm.
Senden nefret ediyorum.
Seni seviyorum.
Tam bir;
Love, hate, Love
I HATE YOU

4 Eylül 2015 Cuma

I wish I never went to that high school.
I wish I never knew you.
I wish I never knew you.

Dear, you are giving me an unbearable pain.
When the joy and the pain given me by you are compared I am afraid pain is better than the joy.
I deeply love you.
Seni aklımdan çıkarmanın bir yolu var mı?
Kendime ne yapıyorum ben.
Hayallerin bitmeyen bir kuyu, içinden çıkamıyorum. Karanlık ve dar.
Nefes alışlarim hep hızlı.
Ben ne yapacağım?

3 Eylül 2015 Perşembe

Seni sonsuza kadar sevmekten korkuyorum
Sonsuza kadar senin içimde bir "keşke" olmandan korkuyorum.
2 gün önce sana "Seni uzun süre boyunca görmeyeceğim, belki 1 sene belki de daha fazla dedim". Sen de bunun olmayacağını aramızda hiçbir şey yokmuş gibi mi davranacağımızı söyledin. "Evet" dedim, "Aramızda olan her neyse yokmuş gibi davranacağız."
Benim kadar yoğun hisler içinde olmadığını, içinde benim kadar yoğun hislerin olmadığını, içinde bana karşı benim içimde sana hissettiğim yoğun hisler kadar yoğun duygular olmadığını ya da türevlerini, zaten biliyordum. Her zaman bildim, her zaman biliyorum. Her zaman bilecek miyim işte beni çıkmaza sürükleyen de bu.
Bir umut parçası, umut her kötü duygunun, her uzayan duygunun başlangıcı demiştim.
En azından aramızda olan bu her neyse, benim sana karşı olan hislerim her neyse artık biliyorsun.
Bilmiyordun, artık biliyorsun.

Hala düşünüyorum, hala çıkarımlar yapmaya, bir takım cevaplar bulmaya çalışıyorum bana cevaplar çoktan verilmiş olmasına rağmen.
Bana karşı duyguların olduğunu ama şu anda bir ilişki istemediğini söyledin. Zaten benim de seninle konuşma amacım bir ilişki değildi. İlişkiler duyguları köreltir ve ben ne seninle ne de sensiz içimde sana karşı olan duyguların körelmesini istemiyorum. Korkunç bir alışkanlık bu bende. Senin bana hissettirdiğin ve benim alıp içimde büyüttüğüm duygulardan kurtulmaktan korkuyorum. Artık bu hissettiklerimi bilmen gerekiyordu, öyle ya da böyle, bir şekilde bilmen gerekiyordu. Sana da söyledim, kendimi tamamlanmış hissediyorum. Bilmiyordun, bilecektin, artık bilmen gerekiyordu ve şimdi biliyorsun, bileceksin de. Bu gerçekliği her zaman bileceksin.

Sana hislerimi anlatmadan önce, duygu yoğunluğu içine girdiğim zamanlarda bir kaçışım vardı. Senin hayalini alıp sana neler hissettiğimi anlatıyordum ve rahatlıyordum. O anlar artık yaşandı ve benim kaçmak için yapacağım bir seçenek kalmadı. Burada bu hislerle daha da kapana kısıldım. Bunun olacağını zaten tahmin ediyordum. Hayıflanmıyorum, anlatıyorum sadece.

Bir yandan rahatlamış hissediyor muyum ondan emin değilim. Bunları bilmen çok güzel ama yine de benim içimde hiçbir şey değişmedi. Sadece yeni gerçekler ve yeni yüzleşmem gereken duygular ortaya çıktı. En azından tamamlanmış hissediyorum.

Şimdi, düşünüyorum, çıkarımlar yapıyorum, sürekli bir soruya cevap verme ihtiyacım varmış gibi hissediyorum, işte dedim ya eski bir alışkanlık bu. Verecek bir cevabım yok çünkü zaten bendeler, şu anda ne kadar düşünsem, ne kadar çıkarım yapmaya çalışsam da hiçbir sonuca varamıyorum. Sonuçtan bir sonuç çıkarmaya çalışıyorum. Belki de bu bir savunma mekanizmasıdır.

Seni uzun süre boyunca görmeyeceğim dedim ve bugün seninle karşılaştık.
Garip bir andı.

Tekel girdim ve "swtich" almak istediğimi söylerken arkamdan "Switch içer genelde kendisi" dedi.
O anda nasıl hissettiğimi anlayamıyorum bile. Sesini duyduğum anda boğazım düğümlendi, nefes alamadım. Yüzümü öne eğdim, sonra solumda duran sana baktım "Bak işte seni görmek istemiyordum ama sen yine buradasın, dediğin çıktı, seni 1 sene görmeme gibi bir ihtimalim yokmuş, yine sen haklı çıktın" dedim, sen de bana hak verir gibi bakıyordun, yüzünde muzurla buruk arası bir ifade vardı, "Evet Sena, dediğim oldu." diyordun. 2 saniye içinde birbirimize bakarak bunları konuştuk. Sonra tekelden çıktım, bir sigara içtik beraber, sana aldırttığım sakızdan ben de aldım, festivale ne kadar alıştığımızdan konuştuk, Salı günü sanki yine festivale gidecekmişiz gibi hissettiğimzden, onun Bono'dan bir şarkıyı benimse Wicked Game'i sürekli dinlediğimden bahsettik.
Ben ne istiyorum? Yanımda olmanı istiyorum sadece bu kadar. Sana sarılıp uyumak ve seninle sohbet etmek istiyorum. Bütün bunları yapmak için aramızda olan her neyse ona bir etiket mi uydurmak gerekir? Benim istediğim şey seni esir almak değil, istediğim şey bir ilişki gibi gözüküyor evet ama bunu gerçekten isteyip istemediğimden emin değilim.
Sana güçlü duygular hissettiremediğim için kendime kızacağım sanırım.
Kendime kızmaya çok düşkünümdür çünkü, sen bilmezsin.

Bunca sene seni içimde saklayıp, sakladığım her şeyi sana anlatabileceğimi hiç tahmin etmezdim. Hayat yine sürprizlerle dolu. Nasıl 4 Ağustos 2014 benim için büyük bir sürprizse, 29 Ağustos 2015'te benim için kısmen öyle bir sürpriz.

Gelip yazacağım,
Ama bilin ki nobody loves noone.

30 Ağustos 2015 Pazar

Bugün sana her şeyi söyledim
Her şeyi mi hatırlamıyorum
Her neyse, yazacağım....
I told you my feelings towards you

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Seni gormek icin katlanmayacagim sey yok sanirim....
Senin kokunu seviyorum
Belki garip ama senin vucudundan cikan her kokuyu cok seviyorum
Bu 2 gun sonunda sen de bileceksin

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Seni atıyorum
Gömmüyorum
Seni çıkarıyorum
İşlediğin yerlerden bir bir
Pisliklerinle beraber akıyorsun
Gideceksin
Biteceksin
Kaybolacaksın
Seni zaman içinde aldım, bir bir defolarını onardım. Kafamdaki mükemmel  adam için  acı  çektim.
5 yıl boyunca
Artık gideceksin
Biteceksin
Biteceksin
Biteceksin
Biteceksin
Biteceksin
Senin hayalinin ve gerçeğinin  benim hayatımda yeri yok.
Yoksunuz.
Bittiniz. Gitttiniz. Azaldınız ve bittiniz.

11 Ağustos 2015 Salı

10 Ağustos 2015 Pazartesi

The Tick: "You're not going crazy. You're going sane in a crazy world!"

I am re-watching The Tick, one of my olders favorite cartoons.
Now I understand that, I had a great taste in life even when I was a kid.
Hayatımda değilsin ama her saniyemdesin.
Hala.
Gitmiyorsun.
Gidemiyorsun.
Seni bırakmak istiyorum artık.
Hayatımda bu kadar değilken aklımda olman beni aşağılıyor.
Kendimi ortada hiçbir şey yokken hayaller kuran saf kızlar gibi hissediyorum.
Öyle değil ama.
Her şeyin farkındayım.
Olacak olanların da farkındayım.
Beni ne kadar acıtsalar da bunları düşünmem gerek, bilmem gerek yoksa hayallerime sığındığımda onların gerçek olduklarını sanarım.
Kum fırtınasında hayallerime sığınırım.
Dışarıda olup biten her şeyi görüp, hesaplayıp, tartıp kendime dönerim.

Biliyorum bana hiç gelmeyeceksin.
Biliyorum bir gün bana geleceksin.

Umut insanı öldürmeye yetiyor.
Umut her şeyin uzamasını sağlayan his.
Her kötü hissin, her gitmeyen hissin taşıyıcısı umut.

Onca zamandan sonra hala senin için ağlayabiliyorum.
Kendimi o kadar zayıf ve aciz görüyorum ki.
Hiçbir şey yapamıyorum, elim kolum bağlı, cümlelerim mühürlü.

Ne zaman kendime desem ki "Tamam artık onu içimden atmak için bir adım atabilirim", işe yaramıyor. O adımı atıyorum ama senden uzaklaşamıyorum. Attığım adımı geri yürüyorum. 

Son zamanlarda seni gömmeye başladığımı fark ettim. Madem sen, çıkaramıyorum, madem sen azalmıyorsun, senin üzerine kapatacağım yeniden. En uzak köşeye saklayacağım seni. Bunu yapmayacağıma söz vermişim içten içe ama kaçmanın en kolay yolu bu.
Bunu yapabilirim umarım.

7 Ağustos 2015 Cuma

Do you know how much it hurts me?

Ben nasıl bir başkasını seveceğim?
Seni aklımdan çıkartabilmem için bana bir şey vermen lazım. Gerçek bir şey.
Hayatımın bu kadar dışında olup bu kadar da içindesin. Yine 1 aydır konuşmuyoruz, varlığımın farkındasın en azından, bunu biliyorum.
Bir şey olması lazım. 
İyi ya da kötü.
Seni aklımdan çıkartabilmem için.
O dönemler altın dönemlerdi ve ben de farkındaydım.
Çocuk, keşke seni hiç tanımamış olsaydım.

6 Ağustos 2015 Perşembe

Asil'in siyah Zipposu var
Asil tiyatro oyuncusu
Asil, benden onun yaverini oynamamı istedi. Ben de kabul ettim.
Kim bu Asil?

Liseme giriyorum diye girdiğim kapıdan seyirciyi de içine alan bir tiyatro oyununun içine girdim, bir lokomotifin en ön koltuğundaydım.
Sonra sigara molası verdiler. Asil Zipposunu bana vermişti. Sigarasını ağzına koydu ve ceplerini yoklayarak, gözlerini önündeki masanın üzerinde gezdirerek Zippo!yu aradı. Ben de onu izliyordum, gülümseyerek "Zippoyu mu arıyorsun?" dedim ve cevap vermesini beklemedern Zippo'yu ona uzattım. Siyah ve mat bir Zippo. Sigarasını yaktı, sonra yanıma geldi ve Zippo'yu tekrardan bana verdi.

4 Ağustos 2015 Salı

"Strange what desire can make foolish people do"
"The world is on fire noone can save me but you"

1 Ağustos 2015 Cumartesi

29 Temmuz 2015 Çarşamba

You are all the things that I wanted to be.
Yapmak istediği şeyleri yaptığını sanıyor ama aslında yaptırılmak istendiği şeyleri yapıyor.

Yine de hiç bitmeyeceksin.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

O kıyafetlerin içinde çok güzel görünecek o, hayal edebiliyorum. Işıldayacak, gözleri parlayacak. Gülümsemesinin en içten olduğu gün olacak o gün. Yanındakinin koluna girecek, belinden sarılacak. Sahiplenecek onu.
Canımı yakıyor bunları düşünmek, yanındakinin ben olmayacağını bilmek.
Bana "darısı sana" dediklerinde hep o kare aklıma geldi, o kadar garip bir psikolojideyim ki. Neden beynim bunları düşünüyor?
Yine de çok güzel görünecek o, ışıldayacak. Saçları o zamanlarda uzun olursa arkadan toplasın.
Hangi şarkı çalar acaba?
Neyse, ben yazmayacaktım.
Yıllar önce başka tanıdığım hiçbir adama benzemeyen bir adam tanıdım. 2009 yılında saçma sapan bir kostüm içinde fark ettim onu. O anda bile ona yakın hissetmistim kendimi ama bu kadar "anlarıma" işleyeceğini tahmin etmezdim.
Hep içimde kalacak bir adam o.
İçimde kalacak biliyorum, ne yaparsa yapsın, dünyanın en kötü adamı bile olsa ben ona sevgiyle bakacağım.
Ne kadar kendimi durdurmaya çalışsam da, düşünmemeye çalışsam da gitmiyor o. En kötüsü de içimde hala bir umudun olması, durduramadığım bir umudun olması. Umut her kötü duygunun başlangıcı.
Eski bir fotoğraf oldu o artık, eski bie umut, eski bir heyecan. Şimdi ise yeni bir hayal kırıklığı oldu o bana.
Yeni bir hayal yıkıntısı, hayal enkazi.
Neyse.
Bu yazıya daha fazla devam etmeyeceğim. İçimde olanlari görmek (bilmek) istemiyorum.

24 Temmuz 2015 Cuma

Does she know the things that I know about his son?

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Onu bir daha gördüğümde eski bir fotoğrafa bakar gibi bakacağım.
Eski fotoğraflarımızı da kaldırdım her yerden.
Benim için tek bir ana, eski bir ana ait olan biri olacak o.
Konuştuğum kişi o geride bıraktığım "hiçbir şeyi umarsamayan çocuk" olmayacak.
Benim aşık olmuş olduğum adam şimdikinden çok farklı. Birbirlerinin tam zıttı.
Bütün eski fotoğrafları kaldıracağım, onu gördüğümde de eski biri fotoğrafı görmüş gibi bakacağım ona.
Üzüleceğim ama ne yapalım.
İşte bu yüzden bütün fotoğrafları kaldıracağım.
Nereye koyduğumu unutacağım.
Sigaralarımın ardı arkası kesilmiyor.
Bir sigara daha yakayım, dumanına bakıp hiçbir şey düşünmeyeceğim.

21 Temmuz 2015 Salı

Artık umut etmeyi bıraktım.
Zaten son zamanlarda ne için umut ettiğimi de bilmiyordum.
İlkin de ilki olan ve sonraki ilk zamanlarda bir inancım vardı, herhangi bir şey için, herhangi bir paylaşımımız için.
Artık o da yok.
Bunları bana söyleten, "olan" bir şey yok. Zaten olan bir şey olmadığı için bunları söylüyorum.
Senin için umut etmiyorum ve bu kendimi zorlayarak aldığım bir karar değil.
Bir sürecin sonuna geldim sanırım.
10 Mayıs seninle yaşayacağım en güzel gün olacakmış, en "yüksek" yer orasıymış.
Senden bana gelecek hiçbir şey yok biliyorum.
Senin bana karşı hissettiğin özel bir şey de yok, sadece hayatında olan arada sırada görüştüğün bir kızım.
Bunları soğuk kanlılıkla söylüyor olmam beni üzüyor ama yapacak başka bir şeyim de yok.
Sana kilitlenmiş beynimi artık serbest bırakıyorum.
Biliyorum, sen dünyanın en rezil insanı bile olsan bir gün, benim sana olan hislerim azalmayacak.
Bitmiyorsun, azalmıyorsun, gitmiyorsun çünkü.
Seni yeniden gömüyorum bir yerlere. Seni bulunması zor yerlere gömeceğim ki bir daha kendime acı verme sebebim olma.
Senin için umut etmiyorum çünkü biliyorum bizim zamanımız gelmeyecek.
Sen benim için hep güneş olan sen olarak kalacaksın ama gerçek senin öyle olmadığını da unutmayacağım.
Nereye baksam sen varsın hala ama bu giderek azalacak, hissedebiliyorum.

Her neyse.
Böyle oldu.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Yine geldim buraya, sığınmaya.
11 gündür yazmıyorum çünkü onu sindirmiştim. Hatta bugün kendi kendime onu artık çok da düşünmediğimi, bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu söyledim. Sabah söyledim bunları.
Sonra yine karanlık oldu.
Sen geldin ve karanlık oldu. Oysa ki sen güneştin. 
Ne oldu sana? 

Yine seninleyken hem en yakınında hem de en uzağında olmayı istedim.
Senden nefret ediyorum ama seni
Seni?
Senden nefret de etmiyorum.

Sen gidersin sanmıştım, artık uzaklaşırım senden, seni içimden atarım, seni gördüğümde hiçbir zaman eskisi gibi yoğun hissetmem sanmıştım.
Seni uzun zaman görmedim.
Artık "uzun" dediğim zaman diliminin 1 ay olması da şaşırtıcı.
Bu yüzden böyle düşündüm.

Sen hiç gitmiyorsun, bitmiyorsun.
Biliyorum bitmeyeceksin.
Sen benim hayatımda olduğun sürece bende bitmeyeceksin, gitmeyeceksin, azalmayacaksın, kaybolmayacaksın.
Seni artık hayatımdan çıkarmam gerek. 

Artık senin dediğin cümleleri teker teker düşünmekten sıkıldım ve yoruldum.
Yorucu bir eylemmiş bu.
Senin yanındayken kendim değilim evet ama umurumda değil şu anda.
Ne fark eder ki?
Hiçbir şey fark etmiyor.
Sen çok farklı dünyalardasın, ben ne hissettiğimi, ne istediğimi bilmiyorum.
Sanki çok önemi varmış gibi.
Ne hissettiğimi bilsem, ne istediğimi bilsem ne değişecek ki? 
Sanki geldin bana da ben ne istediğimi, ne yapacağımı bilmiyorum.
Sanki.

Ben seni görememeye dayanamıyorum ama seni görmediğim zamanlarda da iyileşiyorum.
Ya da iyileştiğimi sanıp sapıtıyorum, "ben"imden çıkıyorum. 
Ama daha iyi hissettiğim kesin.
Ben sen varken ağırlaşıyorum.

Seninle konuşacak mıyım? 
Haziran başında kendime temmuz ortasında konuşacağım diyordum.
Ama şu anda konuşsam ne olacak ki? 
Gerçekten seni hayatımdan çıkarmak mı istiyorum?
Seni hayatımdan çıkardığımı düşündüğümde korkuyorum. 

Ben biraz daha hayali seni karşıma alıp yine ve yine ona her şeyi anlatacağım.

Öyle bir şey yapıyorsun ki bana, senden kopmak imkansız oluyor.
Vedalaşırken içim eriyor sanki,bütün halde kalmak için çaba sarf ediyorum.
Sen giderken donakalıyorum bir süre, en sevmediğim anlar onlar.
Sanki sen öyle bir sarıyorsun ki beni, göğsüne başımı yaslayıp sonsuza kadar seni izleyebilirim.
"How long is forever? Sometimes just one second" 31 Mayıs 2015'e ithafen.
Sana çok yakın olup ama çok uzağında olmak istiyorum. 

Bak yine sen dolu günler geldi.
Gelmesinler artık.

5 Temmuz 2015 Pazar

2 Temmuz 2015 Perşembe

Wristcutters: A Love Story

"Here is the deal, as long as you want it so bad it's not gonna happen. The only way it's gonna work is if it doesn't matter."

"The secret is that she's from way too far away to pick up on his character."

"When I am here with you I kind of miss myself the way I used to be.
What were you like?
I was happy at a time."

"It's too far, she won't hear."

"It only happens if it doesn't matter. It comes without effort."


The Broken Circle Breakdown

"I knew. In fact, I've always known that it was too wonderful to be true. That it couldn't last. That life isn't like that, life isn't generous. You musn't love someone, you musn't be attached to someone, life begrudes you that. It takes everything away from you and laughs in your face. It betrays you."

1 Temmuz 2015 Çarşamba

I know the pieces fit!
Tamam mı I know
But it doesn't matter because it is so small!

29 Haziran 2015 Pazartesi

What I am going to do with this feeling?
Nothing can let it go.
 Maybe nothing ought to.
But I am stuck here.
I and my feeling, they are drowning me.
What am I going to do? This is an endless carousel.
I am not sure if it is entertaining.
This is not my "Wonderland".
"Is it not better to be feared than loved?"
Alice in Wonderland

28 Haziran 2015 Pazar

I talked to you. Confessed everything to you.
But I was the only one in the room.
I am about to lose my mind!

27 Haziran 2015 Cumartesi

Uzun zamandır bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Böyle hissediyordum ama şimdiki kadar karamsar ve çaresizliğin sonu sanki hiç yokmuş, sanki bu his hiç kaybolmayacakmış gibi hissetmiyordum. Bu kadar yoğun hissetmemiştim.
Hayatımı bir duman sardı.
Söylediğim sözlerin güzelliği umurumda değil şu anda, içimde ne varsa yazacağım. Yazabildiğim kadar yazacağım, dışarı çıkmaları o kadar kolay olmuyor çünkü.
Bunların hepsinin suçlusu biraz sen biraz da benim.
Seni aldım ve büyüttüm diyorum ya hani, bir sen bir de seni büyüten, seni gerçekte olduğun senden çıkartıp başka biri haline dönüştüren ben suçluyuz. 
Buna engel olamıyorum, karşı koyamıyorum, çünkü farkında olmadan yapıyorum.
Hangi ara bu kadar büyüdün, hangi ara bu kadar hayatıma girdin? 
Neden her yerde sen varsın? Bunu istediğim için mi yapıyorum bilmiyorum.
Her şey benim kontrolüm dışında gelişiyor.
Seninle konuşmak istiyorum ama bu neyi değiştirecek? 
Şu anda hissettiklerimi bilmen neye yarayacak? Sadece biliyor olacaksın. Seninle konuşma isteğim neden var oluyor, hangi beklentilerle var oluyor emin değilim. Senden ne istediğimden de emin değilim hep söylüyorum bunu.
Senden bir ilişki mi bekliyorum? Eğer ki içten içe bunun hayalini kuruyorsam, seninle bir ilişki kurduğumda çıkacak sorunların farkında olmadan bunu istiyor olmam gerekmez miydi? Bence gerekirdi. Ne istiyorum ben senden? 
Düşüncelerimi toparlayamıyorum.
Bütün bu duygu balonlarının, düşüncelerimin bulanıklığının temelinin sen olması garibime aynı zamanda komiğime gidiyor. Sen varlığınla beni bölüyorsun, bunu bilmeden yapıyorsun. Ben senin varlığınla kendimi bölüyorum, bunu da elimde olmadan yapıyorum. 
Düşüncelerimi kontrol edemiyorum. 
Seninle konuşsam ne elde edeceğim? Sana gidip "günah" çıkartsam daha da mı rahatlayacağım, hislerimi bilmeni istememi neden istiyorum. 
Seni alıp çıkartmak istiyorum o işlediğin yerlerden evet, bana acı veriyorsun üstelik artık verdiğin acıyı da kabullenemiyorum, artık seni hissetmek istemiyorum dolayısıyla senin bende uyandırdığın acıyı da kabullenmiyorum.
Bir parazit gibi.
Sana ulaşmak hangi ara bu kadar zor oldu? Yine ulaşılmaz yaptım seni bak.
Seninle konuşsam sana neler söyleyeceğim? Bunun provasını aklımdan milyonlarca defa yaptım, seni (gerçek seni aldığımı düşündüm, hayalini değil) aldım karşıma ve konuştum konuştum konuştum.
Sana her şeyi (sanıyorum ki her şeyi) söyledim. Sonrasında ne hissettim? 
Sana mağduru mu oynamak istiyorum? 
Neden hislerimi bilmeni istiyorum bilmiyorum. 
En büyük savım sana her şeyi söyleyip seni hayatımdan çıkartacak olmam. Çıkarabilecek olmam, senden bana gelecek olanların, senden bana gelebilme ihtimali olanların önünü kesmek istiyorum ki artık düşünmeyeyim. Düşünmeyeyim diye bir şey yok, düşünmeyi en aza indirgeyebileyim.
Bilmiyorum.
Seninle konuştuktan sonra ne hissederim diye düşünüyorum ama hiçbir şey hissetmiyorum. Daha doğrusu hissedemiyorum.
Bilmiyorum ben. 
Sen de bilmiyorsun.
Bu sıkıntılarım çok mu küçük yoksa yerinde şeyler mi hissediyorum?
Neyse ya, yazamıyorum. 
Dökemiyorum, çıkamıyorum, ben buraya saplandım önümü de göremiyorum kıpırdayamıyorum da. 
Ne yapacağımı bilemeden öylece bekleyeceğim.

26 Haziran 2015 Cuma

Eski Beyrut

Ben buralarda sensiz ne yapıyorum?
Keşke burada olsan.
Benimle dans eden sen olsan.
Çocuk, bu sözlerin varlığından haberdar değilsin.
Seni çok özledim.

25 Haziran 2015 Perşembe

Sana çok kızgınım.
Çünkü hayatıma bir anda giriyorsun, var oluyorsun and then all of a sudden you just disappear.
Anlayamıyorum.
Oradasın ve sonra bir anda yoksun.
Sana kızgınım ve eğer ki bir araya gelirsek ister istemez sana bu kızgınlığımı belli edeceğim.
Ben ne yapıyorum?

24 Haziran 2015 Çarşamba

Seni şu anda ne kadar çok görmek, sana ne kadar çok sarılmak istesem de eve gitmem gerek. Gereklilik değil bu aslında, eve gitmek istiyorum sadece o kadar.
Keşke şu anda midem bulanmasa.
Bugün Moda'daydım ve seni çok görmek istedim, normalde seni özlemiyorum ya da seni özlemediğimi sanıyorum. Her neyse emin olduğum tek şey seni özlediğimi hissetmemem ama bugün seni özlediğimi hissettim. Bu güzel bir şey değil, olmasını istemediğim bir şey. Bunu hissetmek istemiyorum. Nedeni çok tahmin edilebilir.
Keşke seninle birlikte geçirdiğim bir vakitten dönüyor olsaydım. Keşke.
Seni özlüyorum çocuk. Bu güzel bir şey değil.
Umarım sen de hissetmesen bile beni özlüyorsundur.
Beni gördüğünde umarım beni özlediğini fark edeceksindir.
Tabii "Bir daha ne zaman görüşeceksek."
Acı.
I might be hating him.
I might be adoring him.
"The thin line between love and hate"
Öyle bir yere sürüklendim ki, geldiğim yeri seçemiyorum.
Sürüklendiğim yer ise balçık gibi, çırpındıkça (düşündükçe) beni daha da uzaklara götürüyor. 
Götürdüğü, götüreceği yeri bilmiyorum.
Burası sisli, karanlık ve soğuk. Her şeyden korkuyorum. 
En ufak bir sesten bile ürperiyorum, üzerine düşünüyorum.
Düşündükçe daha da bilinmez bir yere sürükleniyorum.
Kaçamadığım bir döngü içindeyim. Düşünmemek elimde değil, yapabileceğim bir şey değil.
Ensemde birilerinin nefesini hissediyorum, dönüp baktığımda kimsenin orada olmadığını görüyorum.
Düşüncelerim giderek karmaşık hale geliyor, karmaşık ama yoğun. 
Giderek daha da ağırlaşıyorum.
Adım atamıyorum, sürükleniyorum.
Buralara geleceğimi önceden tahmin etmezdim, bu döngüye gireceğimi biliyordum ama bu kadar yoğun bir şekilde beni ele geçireceğini, benliğimi emeceğini tahmin etmiyordum.
Ben, giderek benden kayboluyorum. Görüntü bulanıklaştı, tek hissettiğim panik ve korku. 
Beni ele geçirmesine izin vermemeliydim diyorum ama bu benim verdiğim izinle gerçekleşen bir şey değil. Bu hem isteyerek hem de bilmeyerek sürüklendiğim bir yer. 
Okyanusları, gökyüzünü ve güneşi bulurum diye bir umutla geldiğim, her şeyin umduğumun tam tersi olduğu ve umutlarımdan giderek daha da uzaklaştığım bir yer burası.
Umutlarım bazen eski ışıltısını yeniden kazanıyor ama işte bu da olabileceklerin en kötüsü. Işıldıyorlar ve ben daha da uzaklaşıyorum. 
Ben neredeyim? 
Buraya nereden geldim? 
Buradan nereye doğru gidiyorum? 
Hiçbir şey bilmiyorum. Bu döngüde sıkışıp kaldım, ben burada sıkışıp kaldım.
Ne olmasını istiyorum, bundan sonra ne/neler olacak hiçbir fikrim yok. 
Düşüncelerimin bulanıklaşıyor. Karmaşıklaşıyor, konuşamaz hale geldim. 
Düşünemediğim ya da bir anda çok fazla şey düşünüp onları birbirinden ayıramadığım için kelimeleri seçemiyorum. Cümlelerim karmakarışık.
Ben buraya nereden geldim?


23 Haziran 2015 Salı

You are the one and only child.
Seeing this, feeling like this scare me.
You scare me because you are the only person who can scatter me, who can make me divide into pieces and scatter all over the space.
You are the one and only person to have the power to do that.
Your power scares me. I am the creator of this power of yours.
We have a bound between each other.
We've always had, we'll always have.
One day you will see. One day you will react.
One day you are going to be mature enough to realise your power.
Your power on me.
Right now, I am fighting against you so you cannot break me down. So I won't be scattered.
By you.
Waiting is painful but my passion and patience overcome the pain you are giving me right now.
I've always dreamed of you.
I am dreaming of you.
I will always dream of you.

22 Haziran 2015 Pazartesi

You never let me see you.
You are like a closed-box waiting to be kept closed.
Let me see you, let me open you.
You do not have to afraid of yourself, exposing yourself that much.
I am not scared of what I am going to find in you because no matter of what I will accept you.
I will accept you the way you are, I promise.
I doubt it but now I know.
You will never fade away in me. You will never be ceased in me.
My "love", "adoration", "respect" whatever this is will never come to an end. I do not want it to be and even if I did I could not come to an end. This power is beyond me.
Dear, I will be waiting for you, searching for you and keeping this feeling inside of me for us.
Please, come to me.

21 Haziran 2015 Pazar

Birilerinin gereksiz yere beni sinirlendirmesini istiyorum.
Sonra da onların payını seviyeli ama etkili bir şekilde vermek istiyorum.
Biraz kendimin farkına varmak istiyorum. Saçma sapan biri olmadığımı görmek istiyorum.
Hayatımda bir "heyecan" olsun istiyorum.
Adrenalin look what you have done to me!
Biraz kendimin ve kendi gücümün farkına varmam gerek.
Kendimi o kadar eziyorum ki kendi içimde ve bunları o kadar inanarak yapıyorum ki kendime gerçekte böyle olmadığını göstermem gerek.
BUNLARIN SORUMLUSU SENSİN VE BUNLARI BİLMEDEN YAPIYORSUN
NEREDESİN 
NEDEN SUSUYORSUN 
NE DÜŞÜNÜYORSUN 
HERKESE SENİ ANLATIYORUM ARTIK SENDEN BAHSETMEKTEN ÇOK SIKILDIM
SENDEN VE SENİNLE BİRLİKTE GELENLERDEN BAHSETMEKTEN ÇOK SIKILDIM AMA BUNU DURDURAMIYORUM

NE YAPMAM GEREK NE YAPACAĞIM BÖYLE DURUP BEKLEYEMİYORUM BEKLEMEDİĞİM ZAMANLARDA YAPTIĞIM ŞEYLERSE "TATMİN" ETMİYOR BEN BURALARDA BİR YERLERDE SIKIŞTIM KALDIM VE ÇILDIRIYORUM 
HİÇBİR ŞEYDEN DE HABERİN YOK ÜSTELİK KEŞKE KARŞIMA GEÇSEN VE SANA İSTEDİĞİM GİBİ SİNİRLENSEM BAĞIRSAM KIZSAM 
Neden sana sinirlenmek istiyorum? 
Ya da sana neden sinirliyim? 
İçimde olanları göremediğin, bilmediğin ve anlarıma bir girip bir çıktığın için mi? 

Ben sıkışıp kaldım.
Ne hissediyorum, ne yapmak istiyorum, senden ne bekliyorum hiçbir fikrim yok.
İçimden de gitmiyorum, çıkmıyorsun, azalmıyorsun

Daha zamanımız da var, bunu da görebiliyorum ama bu zamanı nasıl geçireceğim 
Çıkıp gitsen içimden zamanı geldiğinde yeniden canlansan olmuyor mu? 

Senin hakkında konuşmamam lazım, fotoğraflarımıza bakmamam lazım, neler yaptığını bulmaya ve senden haber almaya çalışmamam lazım, seni düşünmeyi en aza(?) indirmem lazım
Çocuk, beni artık dünyanın en mutlu insanı yapmıyorsun. Ben buralarda bir yerlerde boğuluyorum. 

18 Haziran 2015 Perşembe

Between The Bars*

"Drink up baby, look at the stars"

"Drink up one more time and I'll make you mine"

*Elliot Smith

17 Haziran 2015 Çarşamba

Bana bir barmen "Bir şey sorabilir miyim? Neden agresifsiniz? Agresif duruyorsunuz, sipariş alırken bile çekiniyorum" dedi.

Genel olarak insanlar beni ilk gördüklerinde beni çok soğuk biri olarak gördüklerini ama konuşunca ne kadar sıcak biri olduğumu söylerler ama hiçbir zaman kimse bana agresif göründüğümü söylememişti.

Kendimi dışarıya kapadım sanırım. Aklımda sadece sen varsın, sadece senin düşüncen ve seninle konuşacaklarım var. Bu da ruh halime inanılmaz bir şekilde yansıyor... Dışarıdan agresif göründüğümü bilmiyordum ama. Sadece sözcüklerimin beni agresif yaptığını sanıyordum. Öyle değilmiş demek.

"Look what you have done to me, unintentionally..."

Seni ruhumdan salmam gerek artık. Temmuz ortasında seninle konuşacağım. Temmuza kadar neler olacak bilemiyorum, şu anda aklımda seninle konuşmak var.

Sürekli somurtuyorum, şimdi farkına varıyorum. Beni gülümsetecek, güldürecek bir şey olmadığında etrafa kaskatı bakıyorum. Kaskatı bakışlarımın altında da sen varsın. Bunu yapmaya ne hakkın var? Bunu yapmana nasıl izin veriyorum? Seni artık salmam gerek. Bakışlarımda bile sen varsın, artık bakışlarımdan çıkman gerek.

Çocuk, bazen aklımdan öyle şeyler geçiyor ki kendi kendimi heyecanlandırıyorum. Senden gelecek yek bir güzel söze o kadar ihtiyacım var ki, hislerime cevap veren yek bir söze, yek bir harekete.
Bunu inkar ediyordum ama hayallerimde bunun ılıklığının bana ne kadar iyi geldiğinin farkına vardım. Bana gelsen ve beni bilerek beni sarsan.
Ah ben bu hayallere düşmeyecektim. Senin hayalini bile kurmuyordum geçen sene ağustosta ve bu çok güzeldi.

Artık seni salmam gerek. Benden ya gitmen gerek ya da tamamen bende kalman gerek.

Tamamen bende kalmayacaksan eğer iki senden sonra gelip kendini canlandırman kötü olmuş olacak. Bu böyle acı da olsa. Gelip benim olmayacaksan benim senin için içten içe umut edip sana hiçbir zamna sahip olmayacağımı biliyor olmam gerekti. Seninle yapmak istediklerimi hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bilmem gerekti.
Ya siyah ya beyaz.
Şu anda her şey gri.
Neden beni istemeyesin ki?
Neden?
Neden?
Neden?
Beni al ve kendine sakla.
Beni al ve şehirden uzak bir yer seç.
Beni al ve göğe bakalım.
Beni al ve saçma sapan fıkralar anlat.
Beni al ve sımsıkı sar. Biliyorum, sen yaparsın böyle şeyler.

"I think U.E. is my eternal crush"
Bunu yazmışım sana aylar ya da senler önce.
Hala da öyle. I still think thay you are my eternal crush. Now and then. Forever.

Ah çocuk, bir insana bu sözleri yazdırabilecek güce sahip olduğunu bilmiyorum.

"The way that I feel about you is beyond the words"
My feelings towards you are beyond the words. And you do not know any of these.

Senin için bir sigara daha içip odaya çıkacağım, yine çakırkeyif bir gece. Ben bu kadar içmezdim. Self-harm, ne kadar aciz. Her neyse.

Çocuk, senden gelecek tek bir söze bakıyor mutluluğum, bilmiyorsun ama bileceksin ve bunun zamanı artık benim elimde.

15 Haziran 2015 Pazartesi

10 Mayıs 2015
Bu güne dönmek istiyorum. O gün ütopyayı yaşadık.

14 Haziran 2015 Pazar

Buaraya geldim her şeyi unuttum bir müziği dinliyorum bir müziği bastıran dalga seslerini bir de seni düşünüyorum.
Ne kadar haberin yok bu sözlerin senin için yazıldığından.
Bir insanin dünyasını aydınlatabilecwk güce sahip olduğundan.
Her anının seninle dolu olduğundan.
Şu anda her şey gri.
Sanırım son sigaramı da yine senin için yakacağım.
Bir dakika üzerindeki şala sigaramı söndürdüm biraz üzüleyim şuna, keşke bu şaldan iki tane alsaydım.
Her yere götürüyorum bunu.
10 Mayıs ütopyamızda bu şal da vardı. Seni tanıyor yani.
Ne kadar uzak ama ne kadar yakınsın.
Klişe bir cümle olsa da ne kadar doğru.
Bir "nasılsın" yakınımda olsan da bir "nasılsın" uzağımdasın işte.
Sahile geldim ve yine seninle doluyum.
Sana anlatırım diye gökyüzünde yıldız ariyorum. 31'inde göremediğimiz kadar yıldız dolu gökyüzü.
Şehirden uzak bir yer seçtim kendime belki o yüzdendir.
Keşke sen de olsan bir anlığına. Ve o an sonsuz olsa.
Gelsen de göremediklerimizi görsek seninle.
Sana sadığım ya hani, içimdeki sana sadığım ya hani kimseye bakmıyorum buralarda. Varsa yoksa seni düşünüyorum çok lazım ya hani. Yanıma birileri geliyor hepsini gönderiyorum. Nazikçe de değil, kabaca gönderiyorum hepsini sanki sana saygısızlık yapıyorlar.
Bir sen varsın ya çünkü. Bir tek sana aitim ya, bir tek senin hayalin ve "gerçekliğin" var ya.
Seninle birlikte sahile gelmek istiyorum ve o an sonsuz olsun istiyorum.
I am hopelessly devoted to you.

"Hopelessly devoted to you"
Every word of this beautiful song define me, define what I feel.

My head is saying fool forget him, my heart is saying dont let go.
Hold on to the end and that's what I intend to do.

Neyse butun sözler İşte.

13 Haziran 2015 Cumartesi

Sanırım sana yazacağım şeyler tıkandı.
Ne yazabilirim ki? Yine aynı şeyleri söyleyeceğim...
Hep yinelediğim sözlerim...
"Senin için bunca sene umut ettim, ediyorum ve edeceğim. Bilmiyorsun, benim için güneş olduğunu, seni görünce dünyamın aydınlandığını, sana ne kadar saygı ve hayranlık duyduğumu, sana bunları ne kadar çok söylemek isteyip de ne kadar korktuğumu, senden korktuğumu, bilmiyorsun. Bir gün bileceksin, zamanı geldiğinde. "
Aynı cümleler, yerinde sayan cümleler.

Hiçbir şey olmuyor mu?
Hayatımdasın, hayatıma yeniden gireli 1 sene olacak ve 1 sene içinde çok şey değişti... Seninle o çok uzun zaman önceden beri hayalini kurduğum çoğu seyi yaptık.
Bir bar konserine gittik, birlikte sarhoş olduk, seninle "göğe baktık", seninle o kadar çok konsere gittik ki Whitesnake'in üzüntüsünü artık duymuyorum bile, seninle beraber oturup karşılıklı çay içtik, beraber ot içtik, miniklerimizin barınağına gidip onları gezdirdik, seninle fotoğraflarımız oldu, sana kaç kere sarıldım bilmiyorum, birlikte şarkılara eşlik ettik.
Daha nicelerine... mi?

Hala içimde bitmiyorsun ama küfleniyorsun çocuk. Kirleniyorsun, eskiyorsun ama hala orada duruyorsun.
Ne hissettiğimi adlandıramıyorum ama artık patlamak üzereyim.
Sana olan bütün duygularımı sana söylemek istiyorum. Bunu senden bir beklentim olduğu için değil artık bana bir ağırlık olduğun için yapmak istiyorum.
Ama yapamıyorum çünkü korkuyorum.
Senden olumlu cümleler duyarsam, o önümüzde duran hislerle ne yapmamız gerektiğini, ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Emin olamıyorum.
Eğer ki senin cümlelerin olumsuz olursa senin arkadaşlığını kaybetmekten, senin için umut eden parçamı kaybetmekten korkuyorum.
Artık "Biliyorum, bir gün zamanı gelecek, bu bir zorunluluk" derken o kadar emin olamıyorum.
Ne zaman gelecek bizim zamanımız?
Bu zaman içinde neler eksiltip neler çoğaltacağız?
Bu zaman gerçekten gelecek mi?
Şimdiye kadar gelmediyse şimdiden sonra gerçekten gelecek mi?
Kendimi neye inandırmak istersem ona inanacağım ama neye inanmak istediğimden emin değilim.
Seni alıp kendime saklamak istiyorum sadece, seninle uzanıp sana sarılmak, seninle yıldızları görmeye çalışmak istiyorum. Sana istediğimde sarılabilmek istiyorum.

Sana her şeyi söyleyip seni bitirmek, işlediğin yerlerden seni çıkarmak istiyorum. Seni ve seninle beraber gelenleri içimden atmak istiyorum.
Sana istediğim zaman sarılamadığım için seni terk edeceğim.
Seni görememeye dayanamadığım için seni terk edeceğim.
Artık seni taşıyamadığım için seni terk edeceğim.
Seni görünce dünya aydınlandığından ve sensiz olunca karanlığa gömüldüğümden seni terk edeceğim.
Ve bunları sana her şeyi anlatarak yapacağım.
Sana yazdığım tüm yazıları sana okutmak istiyorum, eskiden beri sana karşı neler hissetmiş olduğumu, şimdi "büyümüş" benliğimle sana o aynı ama daha bilinçli duyguları hissettiğimi, senin benim için güneş olduğunu ve bu sembolü konuşmalarımıza iliştirdiğimi sana anlatmak istiyorum. Seninleyken neler hissettiğimi, seninle ne yaparken ne hissettiğimi sana anlatmak istiyorum.
Her şeyi, her seyi.
Bilmeni istiyorum.
"Bilmiyorsun, bilmiyordun, artık biliyorsun" demek istiyorum.
Ben.
Sana.

Seninle konuşursam eğer, senden bana gelecekler o kadar önemli olmayacak.
Yıllardan beri içimde olan o konuşmayı sonunda yapıyor olacağım, sonunda sen her şeyi tereddütsüz biliyor olacaksın. Sonunda tüm yüklerimi ortaya döküyor olacağım ve onları orada bırakacağım. Sonunda hafifleyeceğim.

Sana kızmak istiyorum.
Beni sinirlendirmeni istiyorum ki sana patlayabileyim. Biraz olsun rahatlayabileyim. Belki de en ufak bir şeyde sana sinirlenmeye çalışmam bu yüzdendir, belki değil, bu yüzden.

Neler hissettiğini, kafandan nelerin geçtiğini bilmiyorum. Benim hakkında ne düşündüğünü bilmek istiyorum, bana karşı ne hissettiğini. Beni iyi anlaştığın, vakit geçirebildiğin bir arkadaşın olarak mı görüyorsun? Beni sadece arkadaşın olarak mı seviyorsun? Senin gözündeki yerimi merak ediyorum. Bana karşı "ne" hissediyorsun?

Seni alıp o sunturlu yerlere götürmek isterdim, sayısız pencereni bana gelesin diye bir bir kapatmak.
Bana limon ağacından bahsederken benim neler hissettiğimi bilmeni istiyorum. Benim için "limonun" ne ifade ettiğini, benim için onun liseden kalma bir sembol olduğunu bilmeni istiyorum.
Neden sana "Güneş" diye hitap ettigimi bil istiyorum. Dünyamın nasıl aydınlandığını sana betimleyerek anlatmak istiyorum.

Seninle sessiz bir yerde sana sarılma özgürlüğüm varken uzanıp yıldızları izlemek istiyorum. Şehirden uzak bir yer seç başka türlüsü güç.

Seninleyken kalbimin attığını hissettiğimi, kulaklarımın uğuldadığını, sen etraftayken bütün duyularımın sana odaklandığını bil istiyorum. Seninleyken işte bunlar gibi nedenlerden dolayı iki lafı bir araya getiremediğimi sana açıklamak istiyorum. Bütün bunların ne zamandan beri böyle olduğunu sana söylemek istiyorum.

Seni alıp bir bir açmak istiyorum. Hep içinde tuttuklarını ortaya dökmeni, derinindeki patlamaları dışarı akıtmanı sağlayabilmeyi ve buralarda senin düşündüğünün aksine seni anlayabilecek birilerinin olduğunu sana göstermek istiyorum. Biraz olsun senin de hafiflemeni, o etrafına sardığın duvarın yıkılabilir olduğunu sana göstermek istiyorum.

Bu büyük cümleleri artık kurmamam gerek, biliyorum. Çünkü sen karşımdayken üzülerek görüyorum ki sen bu cümleleri henüz kaldırabilecek bir adam olmadın. Olacak mısın bilmiyorum da ama olacağını hissediyorum. Umarım. "Zamanı geldiğinde"

Beni alıp sarmanı istiyorum, beni bildiğini bilerek beni alıp sarıp sarmanı istiyorum. Beni kendine bastırmanı, kollarını bana dolamanı, saçlarımı koklamanı istiyorum.
Beni ve kendini bilerek bana gelmeni istiyorum.
Ah çocuk.

Adını hiçbir zaman unutmayacağımı çünkü istesem de unutamayacağımı sana anlatmak istiyorum.

Ben senin beni bilmeni ve seni bilmeyi istiyorum.
Aslında bu kadar basit.

12 Haziran 2015 Cuma

Bu aralar nedense hep B. aklıma geliyor, düşüncelerimi başka bir şeyle doldurma isteğimden mi yoksa onun dostluğuna olan özlemimden mi tam olarak kestiremiyorum.
Neyse.
Bir çaya kaç sigara sığar?

10 Haziran 2015 Çarşamba

Yine Alanya'daki o geçen sene geldiğimiz yere geldik.
resepsiyinum oradaki terasa geldim yine, yine aynı masaya oturdum ve papatya çayı içiyorum. 
Tıpkı geçen sene yaptığım gibi. Düşüncelerim çok dağınık yazarken toparladım normalde ama şimdi olmuyor.
Geçen sene yine ayni yerde aynı çatı içerken Y. Ile olan bitmiş ilişkim hakkında güzel yazılar yazdım burada. Hani kaoaginda Cemal'den sözler olan defter.
Şimdi Y. zerre umurumda değil,  hatta Y. avucumun içinde. 1 senede neler değişiyor. 
Şimdi ayni yerde aynı çayı içerken yine güzel çıkarımlar yaparım diye getirdiğim deftere o bende hiç bitmeyen cocuk icin yazilar yazmak isriyorum.
hatta bir planım bile vardi, 2011'den bu senwyw ona yazdığım tüm yazıları bu defterde derleyecektim ki duygu 
değişimlerimi görebileyim.
ama nedense baslayamıyorum. 
Eski Yazılara baktım ve bunu yapmak istemedim sanırım. 
Eski yazıları tekrardan diriltmek istemiyorum belki de. 
Çıkarım yapmak için ise elimde pek bir veri yok, neyin çıkarmanı yapacağım? 
Neye varmak için ne gibi bir yol izleyeceğim? 
Bir defter aldım o yazıları derlerim diye ama almak istediğim, aklımda olan defter bambaşkaydı. Belki de yazıya başlamak istememe nedenlerimden en ufağı da budur.
Yine Y. Icin düşündüğüm gibi belki bir gün o hic bitmeyene bu defteri veririm diye dusunuyorum. Bunu düşündüğüm için o en saf yazılarımı da bu deftere katmak istemiyorum. 
Y. ona yazdığım o defteri görmek, okumak istedi,  bense onu küçümseyerek ona karşı ciktim.Sen kimsin ki benden çıkan sözleri görmek istiyorsun?
Ona yazılmış olan şeyleri görmeye hakkının olduğunu söyledi,  ben de bunun çok saçma bir düşünce olduğunu söyledim ona. O zamanlar ne kadar çok isterdim ona yazdığım şeyleri gormesini. 
1 senede neler değişiyor. Roller nasıl da değişiyor. 
İçimde buyuk bir huzursuzluk var. Hala onu istiyorum, içimde yana yana anıyorum onu yine her saniyemde. 
Deftere nasıl başlayacağım ve ne yazarak başlayacağım bilmiyorum. 
Yine aynı yerde, aynı çayı içip yine o her baktığımda farklı nüanslarını keşfettığim manzaraya bakarak bir şeyler yaziyorum.
Bazen de 1 sene sonra neler değişmiyor,  nasıl 4 sene sonra çok şey degisip aslında neler degismediyse.
düşüncelerim dağınık,  duygularım karışık. 
Sanirim odaya gidip kitap okuyacağım. 

9 Haziran 2015 Salı

Şu anda ne yapıyorsun, kimlerlesin, kafandan neler geçiyor merak ediyorum.
Seni alıp bana saklamak istiyorum.
Seni alıp koruyup kollamak istiyorum.
Erkek çocuğum gibi, seni alıp sarmak istiyorum.
Bu dönemlerden geçmen gerek sanırım... Her şeyin tadına bakıp, neyi hayatında tutacağını neyi tutmayacağını seçmen gerek.
Benim korkum senin iyileri iteleyip kötüleri hayatında tutmam. Bir bağımlılık gibi.
Sen mantıklı bir insansın benim gözümde, biliyorum er ya da geç en iyileri hayatında saklayacaksın.
Koruyup kollayacaksın, kız çocuğun gibi saracaksın.
İçimde bir korku var yine de, ya "aydınlığa" giden yolu ıskalarsan diye. Kötüler gözünü boyayıp seni aydınlığa giden yol o diye kandırırlar diye.
Çünkü biliyorum o yollar öyle. Ben çok önce gördüm oraları,  çok geride bıraktım. Yürürken sadece kendime emanettim ve ben mantıklı bir insanım.
Umarım çocuk, umarım ki sen de göreceksin.
Yürüyüp hatta koşup kesişen yollara geleceğiz seninle.
Yeniden.
Şimdi her şeyin tadına bak, iyinin de kötünün de. İyiye giden yolu bulacaksın biliyorum.
Yeniden parlayacak, parıldayacaksın.
Ne dünyalar aydınlatacaksın bilmiyorsun.
Daha bilme sen.
Biliyorsun artık, zamanı geldiğinde...
Güneş & Gökyüzü

6 Haziran 2015 Cumartesi

Keşke o anda aklıma gelseydi.
"Durma göğe bakalım" diyebilseydim o anda.
Belki de açar sana okuturdum ama fazla olurdu. Biliyorum.
Ama belki de o anı hiç unutmadık.
Daha öyle anlarımız olacak biliyorsun.

4 Haziran 2015 Perşembe

Ben seni sevmiyorum.
Şu andaki seni sevmiyorum,
4 sene önceki sen nerede?
Keşke hiç büyümeseydin.
Keşke daha farklı bir yöne büyüseydin. Gelişmemişsin,gelişmiyorsun. Tersine geriye doğru giden bir yolda adım atıyorsun ve en kötüsü de "aydınlandığını" sanıyorsun.
Ah çocuk.
Seni o yürüdüğün yoldan geri çevirebilir miyim?
Bir şeyler tersti zaten, bir şeyler gelmiyordu. Bir şeyler tutuktu.
Titreşimleri hissetmek istemiyorum, hissetmiyorum da.
Bunu söylemek hala çok zor ama içimde olan sana veda ediyorum artık.
Ben çok sevdim seni, bir aralar. Tahmin edemeyeceğin kadar çok.
Belki de hiçbir zaman bilemeyeceksin. Şu anda bu o kadar da önemli değil. Ne ilginç değil mi?
Benim içime işlemiş olan adamla bugün karşımda oturmuş olan adam arasında büyük farklar var.

Hep iyi ol sen, keşke.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Seni almışım ve çok büyütmüşüm.
Seni öyle bir yere koymuşum ki ben, öyle ulaşılamaz yapmışım ki karşımda oturduğunda bunun gerçekliğini fark edemiyorum. 
Ne hissettiğimi gerçekten bilemiyorum.
Bir şeyler var ama o kadar yoğun değiller.
Ne hissettiğimi bilmediğimden sanırım ne istediğimi de bilmiyorum.
Bilemedim. Hisler tıkalı olunca cümleler de tıkalı oluyor.

Seni işlediğin yerlerden bir bir çıkartacağım dedim geçenlerde, dediğimin ertesi günü bir kitap okuyordum aşk üzerine yazılmış bölüme geldiğimde bununla alakalı yazıyordu, üzerinize giydiğiniz giysi değil bu diyordu, derinizi çıkartmak gibi bir şey.
Benden bir parça mı oldun sen? 
Her neyse. Şu okuduğumu görünce canım sıkılmıştı. Üzerine yazmayacağım.

31 Mayıs 2015 Pazar

29 Mayıs 2015 Cuma

Ne yapmak istiyorum?

Bu histen kurtulmak mı istiyorum?
Bu histen kurtulunca ne olacak?

I've discovered a man like not other man.

Festival

I've discovered a man like no other man years ago.
It is time to let him go.
Ben bunu daha önce de yaptım. Senin için.
Ama bu sefer daha farklı yapacağım.
Üzerini kapatmayacağım,
Seni bir yerlere saklamayacağım.
Seni bastırmayacağım, göz ardı etmeyeceğim.
Seni alıp çıkartacağım.
İşlediğin yerlerden bir bir çıkartacağım.

Senin yüzünden hissettiğim bu şeylerin hepsini alıp bir kavanoza koymak istiyorum.
Biraz inceleyip sonra da bir rafta saklamak istiyorum.
Arada sırada bakmak ama kapağını hiç açmamak.
Henüz atamam o kavanozu, belki de onca sene içimde olan şeyleri atmaya da kıyamam.
Kavanoza koyup hepsini incelemek istiyorum. Etrafında dönüp,bende nasıl bu kadar karmaşık şeyleri uyandırabildiğini (canlandırabildiğini) anlamak istiyorum.
Eminim, o hislerin renkleri mor, biraz beyaz, biraz altın sarısı, biraz da gece mavisi.

Çocuk git artık.
Git artık benden.
Olma artık.

Oruç Aruoba'ya sığınıyorum yine ve yine ve yine.
Her zaman olduğu gibi.
O kadar iyi ki, ne eksik ne fazla.
'Hani' kitabını hatırlamak istemiyorum, orası umut dolu. Bense artık umut etmeyi kesiyorum ne kadar zor bir adım olsa da. Ne kadar iradeli olmam gerekse de ve hissedeceğim şeyler bir bilinmezlik olsa da. Onların renkleri gri.
Gireceğim duyguların rengi gri ise neden bu renk karmaşasını terk etmek istiyorum?
Her neyse.

"Yaşamında, şunları da yaşayabileceksin:-
1) Birisini, ona söyleyecek birşey bulamadığın için, aramak...
2) Birisini, onu artık göremeyeceğini söylemek için, beklemek...
3) Birisini, onu görememeye dayanamadığın için, terketmek...

Neler yaşamayacaksın ki!..."
Oruç Aruoba, de ki işte, Metis Yayınları, sayfa 64


Seni, seni görememeye dayanamadığım için terk edeceğim.
Seni, sana söyleyecek çok fazla şeyim olduğu için terk edeceğim.
Seni, artık gözlerimi kamaştırdığın için terk edeceğim.

28 Mayıs 2015 Perşembe

Seni aldım karşıma yine konuştum.
Gerçeğin hiçbir şey bilmiyor, hayalin ise gerçeğinden korktuğumda sığındığım en büyük dert ortağım oldu. Hayalin beni dinledi ve sustu.
İkisi de sensin. Biriniz karşıma geçip "Limon ağacından" bahsediyor, diğeri ise beni biliyor.

Hani seni görünce dünyam aydınlanıyor diyorum ya hep, artık seni görünce gözlerim kamaşıyor.
Bakamıyorum, göremiyorum, seçemiyorum.
En kötüsü hissedemiyorum.
Seni alıp o sunturlu yerlere götürmek isterdim, sayısız pencereni bir bir kapamak isterdim. Bana gelesin diye bir bir...
Ama ben kımıldayamıyorum.

Sen karşımdayken, seninleyken iki cümleyi bir araya getiremiyorum.
Kendim olmuyorum artık, dünyanın en mutlu insanı olmuyorum.
Artık her yer o kadar seninle dolu ki bana nefes alacak bir yer kalmadı. Bana kıpırdayacak alan kalmadı, o kadar seninle doldum ki.
Her yerdesin, her düşüncemde nefes alıyorsun.
Bunu da kendi kendime yaptım.
Seni aldım ve büyüttüm, çoğalttım.
Benim için bir ağırlık oldun artık.
Seninleyken konuşamıyorum, ağırlıklar o kadar fazla ki onları taşımaya çabalarken seninle kendim olamıyorum.

Sana her şeyi söyleyip artık seni bırakmak istiyorum.
Artık senin için umut etmek istemiyorum.
Düşüncelerimde nefes alan seni boğmak istiyorum artık.
Yolun sonu geliyor Limon, Güneş, Balık.

Galiba senden bana gelenler olmadığında, daha doğrusu senden bana geleceklerin gelme ihtimali olmadığında, ben daha iyiyim.

Zorunluluk olan bu muydu?
Hiç doğmayacakmışsın demek.
Hiç bitmiyorsun evet, belki de hiçbir zaman bitmeyeceksin, şu anda gözüme hiç bitmeyecekmişsin gibi geliyor ama artık kendimi hırpalamayı bırakmam gerek..

Senin için azar azar umut etmeyi kesiyorum. Bunca sene senin için umut ettim, artık etmeyeceğim.
Artık içimdeki senleri birer birer kapatmam gerekiyor, benden gidesin diye birer birer.

Bunaltı

Şu anda o kadar büyük bir boşluktayım ki.
Düşünemiyorum, hissedemiyorum, algılayamıyorum.
İki lafı bir araya getiremiyorum onunlayken.
Ne hissettiğimi de bilmiyorum.
Ona karşı ne hissediyorum?
Ne hissediyorum?
Bu kadar yoğun hissederken birden bire neden bu kadar uzak hissediyorum şimdi?
Neden?
Hayır, çünkü öyle hissetmek istiyorsun deme.
Deme çünkü öyle değil.
Ama sanırım yine kendi kazdığım kuyuya düştüm.
Sana o kadar büyük cümleler kurdum ki, seni o kadar büyük duygu balonlarının içine soktum ki
Senin gerçekliğin geldi ve tüm bilmezliğiyle o kocaman duygu balonlarımı patlattı.
Seninleyken neden iyi hissetmiyorum artık?
Neden seninleyken kendimden şüphe ediyorum?
Neden seninleyken senden şüphe ediyorum?
Sorularım birikiyor, düşünmedikçe beni tıkıyorlar.
Sana karşı hissettiğim tek şey kızgınlık şu anda.
Ben burada, karşında kıvranırken, sen bana neler anlatıyorsun.
Bana gözle görülür bir tepki ver diye, sana saçma sapan şeyler söyledim bugün.
Bir şeyler olmuyor.
Bir şeyler tutmuyor.
Ne yapmam gerekiyor?
Hazır yaz geldiğine göre, kendime zulmetmeye başlayabilirim.
Kendi kendime kaldığım çok vakit var nasılsa.

Ben ne yapıyorum?

27 Mayıs 2015 Çarşamba

"Ama bil ki seninle çok çok çok  şey yaşayacağız ve gideceğimiz o kadar çok konser olacak ki Whitesnake'in pişmanlığını bile hissetmeyeceğim."
25 Aralık 2011

2012'de mezun oluyordu onlar, bu yazıyı yazdığım zamanlarda da yıllık yazılarını yazıp birbirlerine veriyorlardı. Hiçbir zaman veremeyeceğimi bildiğim halde yukarıdaki cümleyle bitirdiğim bir yıllık yazısı yazmışım ona. Her çarşamba günü serbest kıyafet günüydü ve ben hep grup t-shirtlerimi giyip giderdim. Yazıda, okulda onun varlığının beni mutlu ettiğini ve o t-shirtleri giyince yalnız hissetmediğimi söylemişim. Bir çarşamba günü ikimiz de Iron Maiden t-shirtlerimizi giymiştik, bu anlamlı tesadüfü hala unutmuyorum. Yazın, o ilk başlarda konuşmaya başladığımız zamanlar 10 Temmuz 2011'deki Judas Priest & Whitesnake konserine çağırmıştı beni, en önden gidiyorlardı. Bense gidememiştim. O kadar içimde kalmıştı ki o konser, gitseydim bazı şeylerin daha farklı gelişeceğine inanmıştım. Bunun için hep üzülmüştüm ama daha o zamanlar içten içe biliyormuşum onunla gidecek çok konserimiz olduğunu. İlk konserimiz 19 Haziran 2012 Megadeth konseriydi, sahnenin sağ tarafına doğru en en en öndeydik, unutamadığım bir konserdir. Sonra 3 Ağustos 2014'te Amon Amarth'a, 4 Ağustos 2014'te yeniden Megadeth'e gittik. 2 yıl sonra ilk defa 3 ağustos günü gördüm onu, geçen zaman boyunca hiç konuşmamıştık. Sonra 22 Mart 2015'te Opeth'e, 3 Nisan'da Dorock'ta bir bar konserine ve 10 Mayıs 2015'te ParkFest'e gittik. Festivalde biralarımızı neye içtiğimizi sorduğumda, bana onun konser partneri olduğumu söyledi. Bu söylediği söz benim için o kadar anlamlıydı ki duyduğumda afalladım. Sadece gülümsedim, tepki veremedim. Hissettiğim şeylere verecek tepki yoktu, hissettiğim şeyleri açıklamak içinse daha zamanı değildi.
Bunların olacağını çok uzun zaman önceden beri biliyormuşum, O günlerin üzerine o kadar fazla şey yaşayıp paylaştık ki. Şu anda Whitesnake'in pişmanlığını zerre hissetmiyorum. Whitesnake'i izleyememiş olmanın üzüntüsü hala var tabii ki ama onunla izleyememiş olmanın pişmanlığı kayboldu. Çünkü o kadar çok konsere gittik ki biz onunla ve hala gideceğimiz o kadar çok konser var ki.
"Müziğimize sahip çık, gitarı asla asla asla bırakma."
Çıkıyor da bırakmıyor da!

26 Mayıs 2015 Salı

Uykusuzluğa dayanabilsem şu fotoğrafa gözlerimi ayırmadan sonsuza kadar bakacağım.
Daha nicelerine.
Nice ve nicelerine.
Artık biliyorsunuz, onun için her zaman umut ettim, hala ediyorum ve ben onda o bende olana dek de umut edeceğim.
Bu adam içimde hiç bitmiyor. Yerli yerinde, yıllardır. Giderek çoğalıyor da.
Hep iyi olsun o, o arkasındaki ağırlığı hissetmesin hiçbir zaman. O afacan yanı hep kalsın orada. Her neredeyse olursa hep ışık saçsın etrafına.
Onu nasıl böyle duru sevebiliyorum anlayamıyorum. Bir insanı her şeyiyle kabul edebilme düşüncesine ve bunu içimden geldiği için uygulayabilişime hayret ediyorum ve hayranlık duyuyorum.

4 sene önce de aynısını demişim, hala da içimdeki o aynı, yerli yerinde duran coşkuyla söyleyebiliyorum, daha yaşayacak çok fazla şeyimiz var. Nice festivaller, konserler, sohbetler,yeşil çaylar. Nice anılar.
Daha yaşayacak çok şeyimiz var.
Güneş.
Ah you do not know how he resembles Jackson!
My little Jax, I know you are coming back to me.

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Bir insan yemek yemeden ve uyumadan nasıl yaşamını sürdürebilir?
Sürdürebilir mi?
Self-torture nereye kadar mümkün?
Layne
Jeff
Dünyanın onlara layık olamadığı insanlar

Wake up, poisoned river wild

23 Mayıs 2015 Cumartesi

SHIT I AM FREAKING OUT!
                 OKAY
Step by step, I can do this!
I have right amount of time and I will deliver this fucking research paper on time.
It's better I focus on to necessary sources and stay calm.
I know, I will say "Woah, I succeeded to write a huge research paper!"
I am calm and confident.

22 Mayıs 2015 Cuma

Karşıma geç ve otur, 
Anlatacağım çok fazla şey var.
Sen yokken neler olduğunu anlatmam gerekiyor sana.
Sen yokken (aslında varken) neler yaşadağımı, hayatımda neler olduğunu, hayatıma kimlerin girdiğini bilmen gerek.
Seninle derinlerimi konuşmak istiyorum, aynı şekilde bana derinlerini anlat istiyorum.
Herkesle oturup konuşamayacağın şeyleri paylaşmanı.
Seni anlayabileceğimi umuyorum.


Şu anda yaptığım şeyleri isteyerek mi yapıyorum yoksa başka şeylerin etkisi altında mıyım? 
Kendim hakkında mutlu olduğumda gerçekten mutlu olunacak şeyler mi var oluyor yoksa bunların hepsi küçücük bir kutu olduğum için mi? 
Her yaptığım muhabbette kendimden mi bahsediyorum? -Bunu neden sorguladığımı bilmiyorum-
Onunla beraber vakit geçirmak bana eskiden içinde olduğum o zifiri psikolojiyi mi çağrıştırıyor?
Ben neden bunları düşünüyorum? Evet düşünmek istediğimden ama hayır düşünmek de istemiyorum.
Bir onaylanma mı bekliyorum? 

Onaylanma bekliyorsam eğer bunca zaman benimle vakit geçirmek istemesinin bana iyi geliyor olması gerekmez mi?

Her neyse. 
Panikli duygular içindeyim.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Asıl ben o kadar çok bilmiyormuşum ki.
Merak etmediğinden değilmiş sormamaları.
Benimle konuşmaya vakit ayırması bile güzel bir şeymiş dün.

Hemen kesin yargılara varabiliyorum, hemen kesin duyguların içine girebiliyorum.
Bunu nasıl yapabiliyorum? Neden yaptığımı biliyorum ama nasıl yapabiliyorum, hayret ediyorum içinde bulunduğum mekanizmaya.

Bundan bir 4 saat kadar önce onunlaydım.
O yanımdayken hissediyorum, hissettiğimi hissediyorum.
O kadar masum şeyler istiyorum ki aslında, büyük şeyler de değiller üstelik.
Küçücük minicik ama benim dünyamı doldurabilecek güçte olan şeyler.
Onunla devamlı konuşmak istiyorum.
Ama nedense onunla konuşurken diken üstünde gibi de hissediyorum. O kadar kırılgan bir şey gibi ki, sanki ona dediğim en küçük bir söz bile onu benden çok uzaklara götürecekmiş gibi.
Korktuğumdan oluyor bütün bunlar biliyorum.
Her neyse.
Onu seviyorum. 
Cümlelerim neden mühürlü?

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Döngü

Garip bir gece.
Olmayan senaryoların tek bir gerçeklik üzerine kurulduğu gece.
Hayır, evdeymiş.
Dökülenlere değil de bana çevirse ya.
Ne hayaller ne hayaller kuruldu oysa.
Kahramanlardan biri kuliste içiyor.
Diğeri de perdelerin arkasında durup saklandığını sanıyor. Perdelere bakıp neler görüyor, kimse bilmiyor. Diğeri sormuyor. O da kapalı. İkisinin birarada olması gerektiğinin kanıtlarından biri de bu, kapalı.
Ve bir diğeri, zararlı. Zararları hep kendilerine, bunu biliyorlar da. İstiyorlar da.
Karanlık suratları. Aydınlanması için sahneye çıkmaları lazım.
Sahneye çıkmaları için aydınlanmarı lazım.
Ne zaman ki bir şey olacak, kendilerini gömdükleri yerler ne zaman açılacak, o zaman oyun başlayacak.
Seyircisiz.
Bu oyun kendilerine oynadıkları bir oyun.
Oynayanın da izleyenin de aynı olduğu.
Sahne de uçsuz bucaksız üstelik. Biliyoar mı o sahne nelerle donatılabilir.
Birinin yüzü diğerine dönemiyor, görülmediğini sandığından dönmüyor. Dönse bile diğeri kendini teslim alandan bazen kurtulup fark ediyor bazen de umursamıyor. Teslim olan daha cok gömülüyor, o gömüldükçe diğeri de perdelere saklanıyor. Sığınıyor.
Neden gömüldüğü yerden çıkmıyor, çıkamıyor. Oyun zamanı geldi mi gelmedi mi kimse bilmiyor. Sadece perdelere bakan zamanı gelmiş olsaydı başlamış olacağını biliyor.
Diğerinin ise gelecek olan zamandan bile haberi yok.
Ne zaman açılırsa, ne zaman perdeler açılırsa.
Ne zaman?
Dengesizliğin geliyor bana karışıyor, beni de alt üst ediyor.
O kadar açığım ki ben de karışmaya. (Hem sana hem de darmadağın olmaya)
Şu grilikte zaten her şey puslu.
Bir soru soruyorsun ve mutlu oluyorum.
Ama sonra cevabını dinlemiyorsun.
Ne hissetsem olur şimdi?
Ne olur şimdi?
Şimdi.

7

Seni boşverdiğimde geliyorsun sen bana hep.
Ters çevirdiğimde, sana bakmadığımda, seni düşünmediğimde, umut etmeyi kestiğimde -kestiğimi sandığımda-
Neden bu böyle?
Bana ne okuduğumu sorabilirdin.
Ama sormadın.
Merak etmedin.
Belki de sarhoş olduğun için.
"Yoldaysak eğer ne güzel" dedim sana, dediğim şeylerin arkadasındaki anlamları anlayacak gibi değilsin çocuk.
Seni anlayamadıklarınla beraber seviyorum ama sen beni anlamadıkça beni sevmeyeceksin.
Merak etmedikçe bilmeyeceksin.
Bu ne kadar acı, bilmiyorsun. Merak etmediğinden.
Birçok şey sorabilirdim ben de sana. Hislerimle hiç alakası olmayan, öyle havadan sudan şeylerden.
Merak etmediğimden mi sormuyorum sanıyorsun? Senin hakkındaki en ufak detayları bile merak ediyorum.
Belki de şu yoğunluk aramıza giriyordur.
Azalttığımda bulanıklığı kayboluyordur.
Sarhoşken konuşman lazım değil miydi aslında?
Uyuyor olmam gerekirken, senden bir şeyler gelir diye bekliyorum. Yapmamam gerekirken. Bile bile hem de.
Sense bunun inadına saatleri ekliyorsun uykusuzluğuma.
Bak işte yine, bilmeden.
Sen hayatımın neresindesin?
En ortasındasın, her yerdesin.
Ama neredesin? Neredesin?
Belki de merak etmediğinden yanıtlayamıyorum bu soruları, sorularımı.
Benim de merak etmemem gerekiyor, biliyoruz artık.
Bilmiyorsun ki, bunu engelleyemiyorum.
Çünkü merak etmiyorsun.

19 Mayıs 2015 Salı

Ben sana neler yazıyorum burada,
Sen bana gelmiş salyangozlu bir şeyler diyorsun.
Olacak iş mi bu?
Şu anda patlamalar bile gerçekleşmiyor.
Patlamıyorlar bile ki bu en kötüsü sanırım.
Ne yapacağım?
"You are not your job."

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Mesela senin kitap okumayı sevip sevmediğini bilmiyorum.
Ama sanırım sevmiyorsun.
Seni o yıllarda sadece bir kere kitap okurken gördüm, zaten o kitabı da okumak zorunda olduğun için okuyordun.
Sizden sonraki sene bize de okutmuşlardı çünkü.
Nedense o sıranın altından kitap okuduğun görüntüyü hiç unutmuyorum.
Zihnimde senin bir fotoğrafını çekmişim.
Ve hiç unutmamışım, unutmuyorum da.
Diğerlerine yazdığım bütün yazıları silip sadece sana yazdıklarımı bırakmak istiyorum.
Senin yansımalarını arayıp da bulamadığım ve yanılsamalı üzüntülerimi akıttığım yazılarım.
Umuyorum.
Umuyorum.

17 Mayıs 2015 Pazar

Sevmeye çalıştığım herkeste seni aramışım.
Ve bulamamışım.
Biliyorum, bu cümlelerimin de bir garantisi yok.
Seni de bu kadar büyük cümleler kuracak kadar tanımıyorum ne yazık ki.
Ama seni eskisinden daha fazla tanıyorum, eski sen bana nasıl hissettirdiyse şimdiki sen bana yine öyle ve hatta daha köklü hissettiriyor. Bir şeylerden daha emin ve daha umutlu.
Şimdi diğerlerine karşı hissettiğim şeyler o kadar silik ve komik geliyor ki.
Hepsine bakıyorum ve hepsinde seni tanıdığım kadarını aradığımı görüyorum.
Herkeste senden bir parça bulmak istediğimi görüyorum.
Onlarda senden bir şeyler bulmaya zorlamışım kendimi,  bulamasam bile bulamadığımı göz ardı etmişim ve kendimi zorla bulduğuma inandırmışım.
Ne acı.
Sana bile benzemiyordu aslında sevdiklerim.
Seni onca sene içimde tutup ve sonra bastırdıktan sonra şimdi duygularıma izin veriyorum.
İzin veriyorum ki gökyüzünü kaplasınlar.

Sevmeye çalıştığım herkeste seni aramışım.
Ben.
Seni arayıp da bulamayınca en azından senden bir parça aramışım.
Bulamamışım.
Sana bile benzemiyordu aslında sevdiklerim.
Sevdiğimi sandıklarım.
Sevmediklerim.
Sevmeye kendimi zorladıklarım.
Ben hep onların göllerinde senin okyanuslarını görmeyi istemişim,
Hayalini kurmuşum.
Şimdi sen canlanalı,seni bastırmayı bırakalı kısa bir zaman oldu.
Sana karşı hissettiğim o kadar farklı ve o kadar köklü ki,
Kısa olan zamanın hiçbir önemi yok.
Sen hep vardın.
Sen hep varmışsın.
Senin ismini hatırlamak diye bir şey yok.
Senin ismini hiç unutmuyorum ki.
Hiç bitmiyormuşsun,
Hiç bitmedin, hiç bitmeyeceksin de.

Senin en ufak anlarını bilmek istiyorum.
Kızgın halini, yemek yapışını, yorgun halini, uykudan yeni uyanmış suratını, esnemeni, üzgün halini, stresli halini, başarılı olduktan sonra mutluluğunu nasıl yaşadığını, herhangi birine yardım edişini, utanışını, haksız olduğunda nasıl tepki verdiğini, tadını beğenmediğin bir şeyi yediğindeki surat ifadeni, heyecanlı halini, korktuğun zaman verdiğin tepkileri...

Titreşimler o kadar fazla ki yerimde duramıyorum.
Sen eskiden beri güneşmişsin benim için, sana yazdığım eski bir yazıda sana "Güneş" diye hitap ettiğimi gördüm bugün.
Yeni bir şey değilmiş. Bana hala aynı hissettirdiğini bir kere daha fark ettim bugün.
Bunların hepsi çok güzel.
Sana yaklaşıyor olmak çok güzel.
Hiçbir şey umurumda değil, sen geliyorsun.
Senin için hep umut ettim, ediyorum ve ben sende sen bende olana dek umut edeceğim.
Seni nasıl unutabilirim ki çocuk sen hiç bitmiyorsun bende. Ah sen neler bilmiyorsun. Ah sen neler bileceksin.
Zamanımız yaklaşıyor ve bunu sen de biliyorsun!

14 Mayıs 2015 Perşembe

İfade edemiyorum.
Bir şeyler yazmam gerek ama bunu yapamıyorum.
Duygularımı bir şekilde akıtmam lazım.
Yoksa hayallerimde boğulacağım.
Kurduğum cümleleri bir daha kurmak istemiyorum, yeni şeyler yazmak istiyorum. Eskiler hakkında.
Ben de öyle çok güzel, çok saf şeyler hissediyorum. Onlar ifade etmişler. Onlar şarkılar, şiirler, kitaplar yazmışlar. Ben de onlar kadar hissediyorum. Okyanuslardan, gökyüzüne ve güneşe kadar, çok uzun hissediyorum.
Hep yoksunluğundan oluyor bunlar.
Keşke bir de olsan. Keşke bir de olsak.
Keşke bir an olmasan, keşke biraz olmasan.
Hep vardın ama hep yoktun.
Zamanı gelecek. Zaman lehimize ilerliyor, her saniyemde sen varsın.
Usulca bana doğru yürüyorsun, sana doğru yürüyorum. Bazen yollarımız kesişiyor, aynı yöne yürüyoruz. Bazen ayrılıyor. Nereye yürürsek etrafımıza bakıyoruz, yeni şeyler keşfediyoruz, öğreniyoruz ve gelişiyoruz kendimiz hakkında, çevremiz hakkında, hayat hakkında.
Bir gün sana öğrendiklerimi öğreteceğim, bir gün bana öğrendiklerini öğreteceksin.
Seni keşfe çıkacağım, sende yürüyeceğim.
Beni keşfe çıkacaksın ve bende yürüyeceksin.
Seni sahip olduğun ve olmadığın her şeyle seviyorum.
Sadece o sarı ve yeşil için değil, o kalıpların için değil,
Gülüşün için, konuşman için, söylediklerin için, bakışın için, hareketlerin için, enerjin için, sevecenliğin için, güneşin için, o deli ruhun için.
Sen de bileceksin.
Bileceksin.
Zamanı geldiğinde.
"I always hold a place in my heart"
Yürüsek mi koşsak mı?
En azından durmuyoruz.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir arı ölmüştü ve ona yaptığı ve yapmadığı her şey için teşekkür ettim.
Onun için üzüldüm.
Ölen arılar için üzülün çocuklar.
Beklenmedik bir anda çok duygusal anlar yaşadım minik cansızlığını görünce.
Hoşçakal arıcık.

"Sein" Franz Kafka'nınki

En çaresiz anlarımda çoğaltıyorsun kendini.
Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum.
Ben seninleyken "ben" oluyorum nasıl sensizken o kadar "ben" olmuyorsam.
Ya da seninleyken bamabaşka biri oluyorum nasıl sensizken seninleyken olduğum kişinin tam tersi oluyorsam. Yine bambaşka biri. 
Seninle ben olmak istiyorum, sensiz "ben"e alışamadım pek.
Alışılacak gibi değil.
Seninleyken ben oluyorum, kendim oluyorum, çocukluğumdaki saf neşeyle doluyorum
Hala bilmiyorsun ama umurumda olmuyor, çünkü sen yanımda var oluyorsun.
Senin olduğumda nasıl olurum bir düşün.
Biliyorum, senin içinde de bu düşünce var. Benimle olmak. Düşüncesi var, en azından sana o kadar uzak değil, düşüncelerinde olan, düşünebileceğin, aklına gelen bir şey. Bunu bilmek bile çok güzel.
Fotoğraflarımıza sen de bak. Cebinden çıkar bir anda sen de gör. Düşüncelerini orada tut.
Ne kadar aydınlattıysan yanımdayken, yüzümde o kadar karanlık oluyor olmadığında. 
Orada var olman, 
Orada var olmam,
Seninle olmak,
Benimle olman,
Senin olmam, 
Benim olman,
Olman 
Olmak
Olmam
Seninleyken dünya ne kadar aydınlıksa,
Sensiz kaldığımda da dünya o kadar karanlık oluyor.
Belki sana bunlar çok abartılı cümleler gibi gelecektir.
Karanlıktan kastım her yerin kasvetli oluşu değil, sadece onunlayken o kadar aydınlık, o kadar neşeli ve o kadar renkli ki dünya, onsuz kaldığımda yoksunluğunu çekiyorum.
Ve bunu engelleyemiyorum, ne zaman engellemeye çalışsam yine gelip kendini hatırlatıyorsun, yine gelip gökyüzüme doğuyorsun. Ve bana hiçbir zaman unutmayacağım anılar veriyorsun.
"Yine mi sen bayram günü gibi gelen"
Kendine olduğundan da fazla anlam yüklüyorsun. Geliyorsun ve bende daha da çoğalıyorsun.
O konser gününde seninle dinleyeceğimi hayal ediyordum o şarkıyı. Vereceğim tepkileri ve hissedeceğim duyguları önceden kestiremiyordum. Şarkıda diyor ki "Ama sen hiç yoktun". O şarkıyı seninle dinyemedik, sen geç kaldın ve ben de bir ağacın yanında (gölgede) tek başıma dinledim. Şarkı bitti, sen yine yoktun, o zaman da yoktun.
Sonra geldin ve her şeyi unuttum. Yine kahkalarım seninle doldu. Sen bilmeden ben yine sen doldum. Yine her duyumda sen var oldun.
Hiç doğmayacak mısın be adam?
Bilmiyorsun da hala. Hissetmiyor musun? İnsaf artık.
Biliyorum, o zamanlar da biliyormuşum, seni bu sessizlikte hissedebilmenin mutlak yolu senin için üzüntü duymak. Bunu kendime neden yapıyorum? Evet evet güzel adam, biliyorum, çünkü böyle yapmak istiyorum. Çünkü seni hissetmek istiyorum. Ve seni en derinde hissetmenin şu andaki tek yolu bu.
Bu kadar dramatik olmak zorunda mı? Belki de böyle daha güzeldir. Bilemiyorum.
Gidemiyorum da.
Kıpırdayamıyorum da.
Dünyam şu anda nasıl bilmiyorum, gökyüzü kapalı ama, ondan eminiz.
Var olduğun ve olmadığın her şeyle gelmeni istiyorum.
Hep olmayacaksa biraz bile olmasın dedim onlara. Doğruydu da. Hala doğru da. Birazdan neyi kastettiğimi burada yazmak istemiyorum.
Deli miyim?
Cümlelerim yine sonlarına geliyorlar, sona gelmek istemiyorum sürekli yazmak istiyorum.
Seni yazmak istiyorum.
Nasıl da her düşüncemde nefes aldığını, varlığının her yeri nasıl doldurduğunu söylemek istiyorum.
Sürekli.
Sürekli seni bilmek istiyorum.
İstiyorum da istiyorum, korkuyorum da.
Neyse. Biraz Aruoba'ya sığındıktan sonra geleceğim.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Bahar mevsiminde üzgün hissetmek gibi.
Onu sevmek tam da böyle.
Neden diye sormayacağım 
Çünkü vereceğin cevabı biliyorum
Bu kadar olduğunu tahmin etmiyorsun değil mi? 
Tahmin etmiyorsun tabii ki.
Benim güzel çocuğum
Varlığıyla ışık saçan 
Bana bunları hissettirdiğini bilmiyorsun 
O kadar uzun zamandır bendesin ki
Yine bilmiyorsun işte.
Bana doğacak mısın güneş
Yazamıyorum. Gökyüzü kapalı.
Evet gel gitlerim var
Bak senin için umut etmeyeceğim demişim
Yalan
10 gelsen 4 gidiyorsun ancak
6'sını bastırıyoruz
Şimdi bastıramıyorum
Bugün 27 geldin sen bana
Gündüzden geceye
Gitmiyorsun
Bugün seni görünce yine dünyam aydınlandı
Neden yıllardır süren bu köz?
Bir yanıp bir sönen
Hala bilmiyorsun çocuk
Bilecek misin bilmiyorum ama umurumda değil
Umurumda değil
Hayallerimden neler geçiyor. Gitmiyormuşsun.
Evet galiba söylenmemesi gerekeni söyleyeceğim
Ben galiba onu seviyorum
Onu çok seviyorum
Sahip olduklarıyla ve olmadıklarıyla seviyorum onu
Sahip olduğun ve olmadığın her şeyle seviyorum seni
Ben ne yapacağım?
Neden böyle hissediyorum diye sorsam "Çünkü böyle hissetmek istiyorsun Sena" der bana.
Ama bilmiyor ki.
Çocuk bilmiyorsun ki.
Bir gün doğacak mısın?
Hiç doğmayacak mısın?
Başkaları varmış yokmuş umurumda değil, ben sadece seni istiyorum.
Ne bir serçe ne bir karga
Ne de diğer geleceklerim.
Ben seni istiyorum. Seni.
Seni.
Seni seviyorum
Şimdi uyku vakti
İyi geceler

9 Mayıs 2015 Cumartesi

"Burada aşkı nasıl tanımladığıma bakmak lazım. Hiçbir zaman ani bir çarpılma değil aşk, kök salan bir duygu. Eğer kök salacak yerin yoksa, yani karşındaki kişi yoksa, var olup da orada yoksa o zaman o aşk olmuyor işte. "

6 Mayıs 2015 Çarşamba

5 Mayıs 2015 Salı

Uzun zamandır bu kadar karamsar bir yazı yazmamıştım.
Ne hissettiğimi bilmiyorum.
Daha teşrif etmediler.
Ah benim saf kızım.
Nasıl da hemen inanıveriyorsun.
Nasıl da düşüveriyorsun öyle hemen.
Bu kadar mı kırılgandı senin o kaskatı sandığın hislerin? İki lafla yerle bir mi olacaklardı?

Senin sandığının aksine,
Söylediler ve yıktılar.
Enkazların altında kaldın, güneş oraya doğar mı hiç?
Güneşlerini görmek için uyanacaksın ama etraf zifiri karanlık. It is pitch dark.
Uyandığının farkında bile olmayacaksın.
Neye umut edeceksin şimdi?
Okyanusları hatırlıyor musun?
Daha niceleri demiştik hani,
Daha nice renk demiştik.
Senin gökyüzün karanlık şimdilerde,
Hiç doğmayacağım bile demiyor üstelik.
Doğmasını istediğin güneş hiç gelmeyecek, bunu biliyor muydun?

Senin için hep umut ettim,
Artık bundan sonra etmeyeceğim.
Biliyorum, hiç doğmayacaksın.

Güneşin sıcaklığı tüm vücudumu ısıtacaktı hani.
Yüzümü ona dönüp güvenle beni sarmasını bekleyecektim. Geleceğini bilmenin güveniyle umut edecektim.
Senin için bunca sene umut ettim,
Artık etmeyeceğim.
Senin rengin hala altın sarısı.
Hayalyıkıntılarımı da katsınlar enkaza. Ne fark eder?
Nasılsa doğmadıktan sonra hayalyıkıntılarının bir önemi yok.
Nasılsa her yer karanlık.

En azından sessizliğin bir anlamı var artık.
Gri ise siyaha dönüştü.
Zifiri bir sessizlik.

3 Mayıs 2015 Pazar

2011 senesinde şimdiki hislerime bir neden veren güzel bir söz yazmışım.
Neden bu hissi inatla taşıdığımı aslında o zamanlar anlamışım ama şimdilerde unutmuşum.

"Bana kimsenin 'Kendini üzme' demesini istemiyorum,
Çünkü onu hissetmek istiyorum
Ve onu hissetmenin tek yolu bu üzüntüyü yaşamak."


Onu hala hissetmek istiyorum.
Şu anda onu hissedebilmenin tek yolu onun hayalini kurmak ve onun için üzülmek.
Neden böyle hissediyorum diye soruyorum ya hep, işte bu yüzden.
Aslında bu çıkmaz his kendi başına bir neden değil, onu istemenin beraberinde getirdiği bir sonuç.
Ona sahip olmadan, onu şu anda olabilecek en derin biçimde hissetmenin tek yolu onun için acı çekmek.
Acıyı bütün iliklerimde hissetmek, onun acısını bütün iliklerimde hissetmek.
Korkaklıkla onu hissetmek mi istiyorsun, işte sana bir çözüm yolu.
Ya katlanacaksın ya da cesur olacaksın.

1 Mayıs 2015 Cuma

2 hafta sonra 1 ay geçmiş olacak.
Bense hala kendi kendime konuşuyorum.
Ne yapacağım?
Sen huzuru bulmaya çalışırken ve biraz da olsa bulurken.
Ben ise huzurdan kaçarken çünkü sensiz onu bulamayacağımı bilirken.
Ne yapacağım? 
Bu kadar uzak olan bu kadar yakın olmamalı.
Bu kadar yakın olan bu kadar uzak olmamalı.
Bileceksin.
Doğacaksın.
Güneş ve gökyüzü.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Fark ediyorum ki ben senin için direniyorum.
Ben seni umut etmeyi mi seviyorum yoksa seni mi seviyorum? Yoksa ikisi birden mi?
Bir gün geleceksin ve umut edecek hiçbir şey kalmayacak diye korkuyorum.
Seni yaşayıp, seni bitirmekten korkuyorum.
Güneşin barışından korkuyorum,  sanırım bu nedenle hayallerin bu kadar tatlı ve bu kadar da acı.
Daha zamanımız değil diyorum ya hep, bu senin için umut etmeyi biraz daha fazla istediğimden dolayı mı yoksa gerçekten daha zamanımızın gelmediğini hissettiğimden dolayı mı?
Senin için umut etmek evet, çok tatlı.
Bilmiyorum, bunun hakkında daha sonra detaylıca yazmak istiyorum.

Göğe bakan herkes bizi görecek!
Gökyüzü ve güneş.
Durmayın göğe bakın!
Ben neler yapıyorum şu anda.
Kendi kendime.
Hayallerin o kadar gerçek ki.
Bazen, hayal kurarken, gerçekliğinin burada olmadığını anlamam için zaman geçmesi gerekiyor.
En kötüsü de hayallerden gerçekliğe dönüş evresi.
Aniden gelen bir kabullenme olmuyor. Bir evre, bir süreç gerçekten. Farkındalıktan sonra bırakmayı istememe aşaması daha sonra kabullenme aşaması.
Sanırım böyle.
Karşımda oturuyorsun, sonra giderek silikleşiyorsun.
Beynimin bana oynadığı en güzel ve en acımasız oyun. Varlığını hissetmek ve gerçekte olanla yüzleşmek.
Bu kadar dramatik mi? Yazıda göründüğü kadar dramatik değil ama göründüğü kadar saplantılı.
Sen bir saplantısın bende.
Güneş.
Hiç doğmayacak mısın?
Ne zaman doğacaksın?
Sen doğana kadar senin için umut edeceğim.
Bunca yıl senin için umut ettim, ediyorum ve edeceğim de.
Biliyorum, zamanı geldiğinde doğacaksın.

28 Nisan 2015 Salı

What is he supposed to do with this childhood tragedy?

Reality vs Träume

If he said "Don't go",
Would I go?
I have doubts and having doubts is good.
Does he deserve this?
Or is he just the man that I (again) created on my mind?
Belgium! Are you ready for me?

25 Nisan 2015 Cumartesi

Lover You Should've Come Over : A Glass of Wine, Night, Pouring Rain
I do not know why I don't miss you.
I just want you.
That is all.
I want you, all of you.
I want to see you with the things conveyed from me to you.
Sana anlatmak istiyorum.
İleride.
Benden ve senden ileride.
Bizde.
Zaman geldiğinde sana anlatmak istiyorum.
Şimdi bilmiyorsun.
Ama bileceksin.
Şimdi yoksun
Var olacaksın
Bileceksin
Sen
Bizde
Sende olacaklar
Bende olacaklar
Bende olanlar 
Sende olanlar
Bu bir zorunluluk
Senin için umut edeceğim, ediyorum da
Bunca yıl senin için umut ettim
Yine edeceğim
Ediyorum da
Daha nice okyanuslar
Daha nice doğan güneşler
Daha nice renk
Benim gökyüzüme uyanacaksın
Sabah senin güneşlerini görürüm diye uyanacağım
Ve göreceğim de
Şimdi görmüyorum
Şimdi koyu yeşil
O zaman altın sarısı olacak
Dünyam aydınlanacak çocuk
Çünkü sen güneşsin
Bileceksin
Senin güneşinle aydınlanacak benim gökyüzüm 
Benim gökyüzüm
Senin güneşin
Bileceksin 
Sen 
Bizde