9 Nisan 2014 Çarşamba

Hala aynı sancı.
İnsan sonradan hissedeceği büyük acının sızıntılarını bile hissetmiyor en başta. Gerçek bir anda yüzüne çarpınca anlayamıyor sanırım.
Hani parmağını kesersin, önce hissetmezsin kestiğini. Ancak kanı görünce anlarsın. Sonra yara iyileşene kadar sızlar ya, onun gibi galiba.
Arada yaranın üzerine bastırırsın, acı hoşuna gider çünkü.
Şimdi de aynı. Başka bir versiyonu sadece.
İlk başta anlamadım, hissedemedim."İyiyim" dedim, nasıl olduğunu bile anlamadım.Sonradan geldi acısı. Acıyı hissettikten sonra ona bastırmak, onu daha da hissetmek kaçınılmaz oldu. Bazen bilerek üzerine gittim, daha da acıtacağını bile bile.
Şimdi neyi bekliyorum acaba.
Neyi umut ediyorum. Bir umudum var mı?
Bilmiyorum.
Onu unutabilmek. Unutmak değil aslında, daha az, çok daha az düşünmek belki de.
Bir kişiyi nasıl tamamen unutabilirsin ki? Neden unutmak olarak kullanıyoruz acaba?
Bir kişiyi unutmak demek geçmişinden onu silmek demek, bu da imkansız bir şey. Zamanla oynayamazsın ki. Gitsen bile neyi değiştireceksin? Gitsen bile onu nasıl tamamen sileceksin?

Bir çok tesadüf oluyor biliyor musunuz?
İçime garip bir his oturtuyor o tesadüfler, tabii ki de onu hatırlatan tesadüfler bunlar.
O garip hissi tanımlayamıyorum. Daha fazla açıklayamam "Garip" demekten başka.
Acaba ona da oluyor mu?
Beni hatırlatan şeyler çıkıyor mu karşısına? Çıksa bile beni hatırlıyor mu acaba.
Keşke bunu bilebilmenin bir yolu olsa.
Keşke onun şu anda beni düşündüğünü bilsem. Hiçbir şey olmasa bile olur.
Bu isteğim, benim onu bu kadar düşünmemin egomdan ya da gururumdan kaynaklandığını mı gösteriyor?
Neyse en azından çok güzel bir İspanyolca şarkı kazandırdı bana.
Bir acıya bir şarkı kazandım. Ne hoş. Benim güzel teselli ödüllerim.
Onu işaret eden bir çok şey çıkıyor karşıma.
Bunlar onları mu işaret ediyor yoksa o benim hayatıma hiç girmemiş olsaydı bile orada olacaklar mıydı?
Bunlara anlam yüklemem ne kadar doğru?
Anlam yükleyip "Evreni dinle." demek ne kadar doğru?
Neden yarıda kaldı? Hep böyle yapıyorsun biliyor musun? Geçenlerde de sordum sana bunu, hala cevaplamadın. Yoksa sen de "Bilmiyorum." deyip gidecek misin?
Keşke benimle konuşsa. Gelse benimle konuşsa. Bilmiyorum, o zaman ne değişecek Sena?

Böyle olmasını çok istediğim bir şey var. Keşke olsa.
Çocuk neredesin ya, nerede kaldın?
Yedide bulaşacaktık güya yedi buçuk sen hala yoksun bak hoca kızıyor.
Benim gitmem lazım sen arkadan gelir beni yolda yakalarsın ama taksi paranı verecek mi ki bu sefer?
Verir verir. Belki sonra Şömine'ye ineriz, geriye kalan parayla bana bira ısmarlarsın, kendine de rakı.
Sonra odaya geçer, kendi yataklarımıza yatıp sohbet ederiz.
Sen sonra beni korktuğum bir şeyden korkmamayı bir anda başarabileceğime inandırmaya çalış ama ben haklıyım, bir anda beyninde yer etmiş bir şeyi değiştiremezsin. Bana kendinden örnek ver mesela, sonra benimki çok uç bir örnekti diye kabul et.

Çok garip hissediyorum şu anda. Galiba hayal gücüm bu duyguyu tarif etmeye yetmiyor. Keşke çok güzel betimlemelerle tarif edebilseydim.

Yapmam gereken birçok şey var şu anda.
Ama yapmak istemiyorum, zaten çok da uykum var. Keşke hemen pazartesi olsa. Bütün dertler bitmiş olacak.

Bugün onu görürüm diye daha bir güzel giyinmeye dikkat etmiştim.

Nefretimi bir şekilde atmam lazım. Nefret değil, sinirimi.
E hani geçmişti sinirim? Nereden geldin be adam yine sen başıma?

Bazen bazı sebepleri çok çarpık nedenlere bağlıyorum.

Keşke "Sena ben arkadaşımdaydım eve dönüyorum seni de göreyim gitmeden, en azından bir on beş dakika." desen. Hemen inmeye can atardım aslında, heyecanlanırdım ama bunu hiç göstermezdim sana, ilk önce ağırdan alırdım ama o sırada üzerimi giyinmeye bile başlamış olurdum.
Evet, böyle olurdu. "Aman hislerimiz anlaşılmasın, öyle gizlisi olsun biraz." değil mi? Hiçbir zaman açık olmayışımızın nedeni başkaları hakkımızda ne der diye düşünmekten kaynaklanmıyor mu zaten?
Ya da gerçekten durup düşünür müydüm aşağı inmeyi.
Galiba durup düşünürdüm ama cevabımı düşünürken bile bilirdim. Bir şekilde sanki istemiyormuşum ama neden geldiğini merak etmişim gibi yapardım. Galiba onun yanına gitmemin sebebi de ne diyeceğini merak ettiğimden olur. Yoksa onun yanına neden gideyim ki?

Zaten o seni neden çağırsın ki şimdi?
"Sadece şunu bilmeni istiyorum, sen çok saygısız birisin. Karşındakinin duygularını ve düşüncelerini hiç sayıyorsun."

Ona sanki çok koydu bu laflar.
"Bilmiyorum ne kadar umurunda ama..."
Bunu demese miydim diye düşündüm aslında, ama o anda öyle söylemek istedim.

Neyse. Kendimi şu anda çok "kopuk" hissediyorum. Boşlukta.
Kök çakram, sana sesleniyorum. Kırmızın parlak, saat yönünde ve dünyayla bağlantın sapasağlam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder