O kadar güzeller ki alıp çalmak istiyorum, benim yapmak istiyorum.
Parmaklarımı içinden geçirmek istiyorum.
Bütün sınırlardan arınmış olsunlar, bütün engellerden, sonra bana gelsinler sonra ben onlara gideyim, birbirimizden sıyrılıp tek olalım istiyorum.
Sonra tenin tenime değsin mesela, çok severiz ya çıplak bedenlerin birbirine değişini.
Dumanları izleriz belki sonra, havaya karışmalarını.
O kadar çok küfür etmek istiyorum ki sana ama etrafa ayıp olacak.
Bizim olmayan düşüncelerden sıyrılsak, saf olsak belki.
Biraz daha hayal kursak keşke geleceğe dair, bu sefer kimse bölmese.
Bir gün sana rastlayacağım, selam vereceğim, sen bunlardan habersiz.
30 Nisan 2014 Çarşamba
Elbette bir gün onun hakkında sorduğum sorular da gelmemeye başlayacak.
Önemi mi kalmayacak nedir.
Şimdi soruyorsam, bu onun hala bende bir önemi olduğu manasına mı geliyor?
Bak yine aynı irdelemeyi yaptım.
Onun önemli olduğu manasına mı geliyor yoksa sadece bir alışkanlık kazanmış olduğumu mu gösteriyor.
Onun yokluğunda onu merak etme alışkanlığı.
Onun bana yaptığına karşı bir öfkem yok artık. Sadece "Keşke böyle yapmasaydı, kendini bana vermeyi deneseydi güzel şeyler yaşardık" diye düşünmüyorum.
"İkimizi bir arada düşünüyorum ve artık güzel bir çift görmüyorum." dedim geçenlerde, hayal kurduğum zamanlara dediğim şeylere karşılık olarak.
Aslında bunu hala bilemem. Bana kendini verseydi eğer, bende ona kendimi verseydim bu değiş tokuşta birbirimize nasıl karışırdık bilemem, çünkü ikimiz birbirimizi birbirimize hiç vermedik, kendimizi hiç "öyle" açmadık. Onun bende nasıl olduğunu, benim ondan nasıl olduğumu görmedik.
Eskiden bu olasılığa çok pozitif bakıyordum, hayallerimi tetikleyenler de bu bakış açımdı zaten, kendimden çok emindim. Ancak yaşananlarla birlikte gördüm ki bu kadar pozitif bakmak yanlışmış.
Artık "Keşke bana gelseydi çok güzel bir çift olurduk." demiyorum. Bunu denemeden bilemeyiz diyorum, bu bir hayli büyük bir ilerleme, bakış açımdaki büyük bir değişikliğe işaret ediyor.
Keşke böyle şeyler yaşanmasaydı da demiyorum çünkü ondan sonra ilişkiler hakkında ve diğer birçok bağlantılı konu hakkında çok düşündüm, kendime bir şeyler kattım, bir farkındalığa ulaşıyorum belki de ulaştım. -Hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz aslında, "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"-
"İyi ki" ya da "Keşke" ile başlayan cümleler kurmuyorum, sadece durumu kabul ediyorum ve kazandıklarıma bakıyorum.
Önemi mi kalmayacak nedir.
Şimdi soruyorsam, bu onun hala bende bir önemi olduğu manasına mı geliyor?
Bak yine aynı irdelemeyi yaptım.
Onun önemli olduğu manasına mı geliyor yoksa sadece bir alışkanlık kazanmış olduğumu mu gösteriyor.
Onun yokluğunda onu merak etme alışkanlığı.
Onun bana yaptığına karşı bir öfkem yok artık. Sadece "Keşke böyle yapmasaydı, kendini bana vermeyi deneseydi güzel şeyler yaşardık" diye düşünmüyorum.
"İkimizi bir arada düşünüyorum ve artık güzel bir çift görmüyorum." dedim geçenlerde, hayal kurduğum zamanlara dediğim şeylere karşılık olarak.
Aslında bunu hala bilemem. Bana kendini verseydi eğer, bende ona kendimi verseydim bu değiş tokuşta birbirimize nasıl karışırdık bilemem, çünkü ikimiz birbirimizi birbirimize hiç vermedik, kendimizi hiç "öyle" açmadık. Onun bende nasıl olduğunu, benim ondan nasıl olduğumu görmedik.
Eskiden bu olasılığa çok pozitif bakıyordum, hayallerimi tetikleyenler de bu bakış açımdı zaten, kendimden çok emindim. Ancak yaşananlarla birlikte gördüm ki bu kadar pozitif bakmak yanlışmış.
Artık "Keşke bana gelseydi çok güzel bir çift olurduk." demiyorum. Bunu denemeden bilemeyiz diyorum, bu bir hayli büyük bir ilerleme, bakış açımdaki büyük bir değişikliğe işaret ediyor.
Keşke böyle şeyler yaşanmasaydı da demiyorum çünkü ondan sonra ilişkiler hakkında ve diğer birçok bağlantılı konu hakkında çok düşündüm, kendime bir şeyler kattım, bir farkındalığa ulaşıyorum belki de ulaştım. -Hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz aslında, "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"-
"İyi ki" ya da "Keşke" ile başlayan cümleler kurmuyorum, sadece durumu kabul ediyorum ve kazandıklarıma bakıyorum.
28 Nisan 2014 Pazartesi
Bugün onun fotoğrafına baktım.
Ve hayalini kurduğum adamı gördüm.
Değişik bir histi, ikilemde kalmış bir his. Bunu çok düz bir şekilde anlatacağım.
Sanki fotoğrafta olan kişi gerçekte olan "o" değildi, bambaşka birini gördüm.
O fotoğraf, daha onun hayalini kurduğum zamanlarda baktığım fotoğrafıydı. Biz daha yeni tanışmıştık o zamanlar, ben onun görüntüsüne aldanmıştım, sonrasında hep hayallerime girmişti. Daha o zamanlar, o fotoğrafa bakıp gerçekte olan ondan bambaşka bir adam büyüttüm ben hayalimde. Onun görünüşünden esinlenerek kendi içimde o "kılıfa" bir karakter yarattım. Bunun çok yanlış olduğunu ancak şimdi anlayabiliyorum.
Uzun sarı saçlı, temiz suratlı, gülümseyen, mutlu bir çocuktu fotoğraftaki.
Mutlu birini görmüştüm ben o çocukta.
O fotoğrafa bakarken hayalini kurduğum adamın fotoğrafına bakıyordum. Sadece bende gerçekti o, aslında gerçekte öyle biri yoktu.
Üzüldüm. Onun gerçekte hayalimdeki gibi olmadığı için.
Sanki gerçekteki o, eylemleriyle bendeki onu öldürmüştü. Kızdım gerçekteki ona.
Hayalimdeki adamı öldürmüştü.
Keşke tek bir cümleyle anlatabilsem bunları.
Yağmur yağdığında özellikle açıp dinlediğim şarkılar var. Hepsi de Jeff Buckley'den.
O yüzden Jeff'e "Yağmurun Adamı" demek istiyorum. Jeff dendindiğinde bu aklıma gelmiyor, sadece yağmur yağdığında bu şarkıları dinlemek istiyorum.
Lover You Should've Come Over
Mojo Pin
Forget Her
Dream Brother
Neredeyse Grace albümünün tamamı.
Ama özellikle o üç şarkı. Aslında hepsi ama özellikle o üçü, çünkü yağmur Grace'in tümüne yetişemiyor.
"Looking out the door I see the rain..."
O yüzden Jeff'e "Yağmurun Adamı" demek istiyorum. Jeff dendindiğinde bu aklıma gelmiyor, sadece yağmur yağdığında bu şarkıları dinlemek istiyorum.
Lover You Should've Come Over
Mojo Pin
Forget Her
Dream Brother
Neredeyse Grace albümünün tamamı.
Ama özellikle o üç şarkı. Aslında hepsi ama özellikle o üçü, çünkü yağmur Grace'in tümüne yetişemiyor.
"Looking out the door I see the rain..."
27 Nisan 2014 Pazar
Ben, benim benliğim aslında bir ruh, bir enerji ve o içine girdiği, beni taşımakla yükümlü olan bir bedenin içinde. Benim bu boyutta fiziksel olarak var olmamı sağlayan bir bedenim var. Bu boyutta bedenin ruhsuz, ruhun ise bedensiz hiçbir gerçekliği yok. Sanki iki farklı mekanizma gibi, bazen ruhuna hayran kalıyorsun bazense bedenine, beynine.
İkisini birbirine rezone etmek ise güç iş.
Ruhun bedeni kontrol edebilmesi bir sanat.
İkisini birbirine rezone etmek ise güç iş.
Ruhun bedeni kontrol edebilmesi bir sanat.
26 Nisan 2014 Cumartesi
Büyüyen Gözbebekleri
Hiçbir şeyin farkında olmadığımı sanacak kadar salaksın.
Söylediğin yalanlara çok fazla güveniyorsun, farkında olmadığımı sanman bu yüzden. Çok büyük bir erdemmiş gibi iyi bir yalancı olduğunu, her an yalan söyleyebilecek olduğunu söylüyorsun, bunu savunuyorsun.
Bütün bunları düşünüp, savunman bir de üzerine kötü bir yalancı olman seni aciz kılıyor. Hayatını yalanlar üzerine kuran bir insanın kötü bir yalancı olması, bir mesleğe sahip olup o meslek hakkında hiçbir şey bilmemek gibi.
Ben senden çok daha zeki biriyim K., belki de bu yüzden beni salak yerine koyduğunu sanman beni etkilemedi. Yalanlarını açık etmedim. Belki de yalanlarını gördüğümü bilseydin kaçacaktın, bunu istemedim. Yalanlarını her fark edişimde sana olan zaafım beni durdurdu, gitmeni istemedim.
Nedense şu anda her şeyi bildiğimi bilmeni istiyorum. Bütün yalanlarını.
"Şu anda bir sürü yalan söyler aramızı düzeltedebilirim." demişti. Bu o kadar iğrenç bir cümleydi ki, bir kişinin sözleriyle kendini nasıl küçük düşürebileceğinin bir kanıtıydı. Onda böyle sözler bir hayli fazlaydı zaten, kendisi farkında bile değildi.
Bu cümlesine karşılık söyleyecek çok fazla şey vardı aslında, her açıdan hem de. Yalanla hiçbir şey düzelmez, sadece geçici aldatmalarla geçici aldanmalar(!) yaşanır, yeni yalanlar oluşur. Söylediği yalanlara inanmayacaktım eğer söyleseydi, kaldı ki eğer inansaydım onca söylenmiş söz üzerine gelen güzel cümleler hiçbir kötü sözü silemezdi, onaramazdı, aramızı düzeltmeye vesile olamazdı.
Ve bu sözüne karşı pek çok şey daha söylenebilirdi.
Ama ben sustum, bu susuşum ona olan zaafımdan dolayı değildi bu sefer. Çünkü ona bunları açıklamak artık anlamsızdı. Onun bu sözleri anlamayacağından, anlasa bile umursamayacağından, umursasa bile değişmeyeceğinden emindim.
Amacım da onu değiştirmek değildi zaten, onun benim hayalimde kurduğum adam olmadığını çoktandır biliyordum. Sadece bir manası yoktu işte, biraz da ağırlık çökmüştü üzerime o anda, hislerim birbirine girmişti. Sustum.
Sürekli anlattığı, artık sahte hikayeleri haline gelmiş arkasına sığındıklarının ne kadarı gerçek ne kadarı sahte işte onlara karar veremiyorum. Bazıları gerçekten olmuş olabilir ama daha yeni tanıştığı insana bu kadar derin yaraları açması sadece dikkat çekmek için bunları paylaştığı manasına geliyor -onun karakterini bilip yazıyorum bu cümleleri, yoksa başka bir insanda tamamen farklı olabilir.-
Bir psikolojik sorunu olup bu anlattıklarını kendisi uyduruyor olabilir ve bu yalanlara gerçekten inanıyor, kendisini inandırıyor olabilir.
Bir hatasını gördüğünde hemen bu sahte baloncukların içine girip saklanıyor, "Ama bak benim mazeretim var." diyor. O hem kötü bir yalancı hem de hatalarıyla yüzleşemeyecek, bir şeylerle kendini saklama ihityacı duyacak kadar korkak bir adam. -Ah keşke onu okuduğumu bilse.-
Çok fazla ihtimal var. Her şey birbirini kovalıyor, bir kısır döngüye giriyorum sonra. Buraya bütün nedenleri yazmayacağım. Her neyse konu bu değildi.
Bu hikayeleri (sürekli anlattığı, yalan ya da gerçek olduğuna karar veremediklerim) dışında ikinci etaplardan önce söylediği sahte sözleri pek hatırlamıyorum.
Ancak sadece şunları bilmesini isterdim:
Beceren'de, 27 Şubat gününün öğleni İTÜ'nün kaptanıyla konuşmaya gidiyorum demesi yalandı. Belli ki kızla ya da kızlarla konuşmaya gidiyordu. Muhtemelen hangi kızı "seçeceğine" o konuşmadan sonra karar vermiş olmalı.
Aynı günün akşamı, Şömine'de beni yanına çağırdıktan sonra ona "Bu gece benimle uyur musun?" diye sormuştum, "Uyuyamayız." demişti ve gerekçe olarak ertesi günkü yarışta ilk dördü hedeflediğini, biz birlikteyken uyuyamadığımızı, benim onu sürekli uyandırdığımı söyledi. "Yarın uyuruz." dedi. Bu herhalde söylediği en berbat yalandı. 'Top 5 Lies'a gözü kapalı koyarım bu yalanını. Ne kadar salaksın gerçekten ya.
O gece gidip kızlarla ya da kızla buluştun.
Ertesi gün, 28 Şubat günü, artık avucunda biri vardı, hem de içine girebildiğin biri. Bana artık ihtiyacın yoktu çünkü sen gerçekten başka bir kızla ya da benimle yaşayabileceğin türden bir ilişki istemiyordun, bu istememek değil daha hazır olmamaktı.
Seks yapabileceğin biri vardı ve eski kız arkadaşını özlüyordun bana da ihtiyacın yoktu.
Biz o son konuşmamızı yaparken moralini bozan, geçen gece olmuş bir şey de yoktu. Sen sadece ruh hali değişimleri yaşıyordun ve o akşam gerçekten kötü hissediyordun. Bana "Söylemeyeceğim zaten söylemem de" dediğin şey (sanıyorum ki) kendine itiraf edemediğin şeydi, karşıdaki ben olduğum için değildi söylememen, söyleyenin sen olacağı, o lafların senin ağzından çıkacağı için söylemeyecektin, zaten öyle de oldu. Pek de merak etmiyorum.
Biz o konuşmayı yaptıktan sonra sen yine Beceren'e kızın yanına gittin. Benden saklamaya çalışıyordun. U. ve sen ne kadar acizsiniz. En çok da sen.
Söylediğin yalanlara çok fazla güveniyorsun, farkında olmadığımı sanman bu yüzden. Çok büyük bir erdemmiş gibi iyi bir yalancı olduğunu, her an yalan söyleyebilecek olduğunu söylüyorsun, bunu savunuyorsun.
Bütün bunları düşünüp, savunman bir de üzerine kötü bir yalancı olman seni aciz kılıyor. Hayatını yalanlar üzerine kuran bir insanın kötü bir yalancı olması, bir mesleğe sahip olup o meslek hakkında hiçbir şey bilmemek gibi.
Ben senden çok daha zeki biriyim K., belki de bu yüzden beni salak yerine koyduğunu sanman beni etkilemedi. Yalanlarını açık etmedim. Belki de yalanlarını gördüğümü bilseydin kaçacaktın, bunu istemedim. Yalanlarını her fark edişimde sana olan zaafım beni durdurdu, gitmeni istemedim.
Nedense şu anda her şeyi bildiğimi bilmeni istiyorum. Bütün yalanlarını.
"Şu anda bir sürü yalan söyler aramızı düzeltedebilirim." demişti. Bu o kadar iğrenç bir cümleydi ki, bir kişinin sözleriyle kendini nasıl küçük düşürebileceğinin bir kanıtıydı. Onda böyle sözler bir hayli fazlaydı zaten, kendisi farkında bile değildi.
Bu cümlesine karşılık söyleyecek çok fazla şey vardı aslında, her açıdan hem de. Yalanla hiçbir şey düzelmez, sadece geçici aldatmalarla geçici aldanmalar(!) yaşanır, yeni yalanlar oluşur. Söylediği yalanlara inanmayacaktım eğer söyleseydi, kaldı ki eğer inansaydım onca söylenmiş söz üzerine gelen güzel cümleler hiçbir kötü sözü silemezdi, onaramazdı, aramızı düzeltmeye vesile olamazdı.
Ve bu sözüne karşı pek çok şey daha söylenebilirdi.
Ama ben sustum, bu susuşum ona olan zaafımdan dolayı değildi bu sefer. Çünkü ona bunları açıklamak artık anlamsızdı. Onun bu sözleri anlamayacağından, anlasa bile umursamayacağından, umursasa bile değişmeyeceğinden emindim.
Amacım da onu değiştirmek değildi zaten, onun benim hayalimde kurduğum adam olmadığını çoktandır biliyordum. Sadece bir manası yoktu işte, biraz da ağırlık çökmüştü üzerime o anda, hislerim birbirine girmişti. Sustum.
Sürekli anlattığı, artık sahte hikayeleri haline gelmiş arkasına sığındıklarının ne kadarı gerçek ne kadarı sahte işte onlara karar veremiyorum. Bazıları gerçekten olmuş olabilir ama daha yeni tanıştığı insana bu kadar derin yaraları açması sadece dikkat çekmek için bunları paylaştığı manasına geliyor -onun karakterini bilip yazıyorum bu cümleleri, yoksa başka bir insanda tamamen farklı olabilir.-
Bir psikolojik sorunu olup bu anlattıklarını kendisi uyduruyor olabilir ve bu yalanlara gerçekten inanıyor, kendisini inandırıyor olabilir.
Bir hatasını gördüğünde hemen bu sahte baloncukların içine girip saklanıyor, "Ama bak benim mazeretim var." diyor. O hem kötü bir yalancı hem de hatalarıyla yüzleşemeyecek, bir şeylerle kendini saklama ihityacı duyacak kadar korkak bir adam. -Ah keşke onu okuduğumu bilse.-
Çok fazla ihtimal var. Her şey birbirini kovalıyor, bir kısır döngüye giriyorum sonra. Buraya bütün nedenleri yazmayacağım. Her neyse konu bu değildi.
Bu hikayeleri (sürekli anlattığı, yalan ya da gerçek olduğuna karar veremediklerim) dışında ikinci etaplardan önce söylediği sahte sözleri pek hatırlamıyorum.
Ancak sadece şunları bilmesini isterdim:
Beceren'de, 27 Şubat gününün öğleni İTÜ'nün kaptanıyla konuşmaya gidiyorum demesi yalandı. Belli ki kızla ya da kızlarla konuşmaya gidiyordu. Muhtemelen hangi kızı "seçeceğine" o konuşmadan sonra karar vermiş olmalı.
Aynı günün akşamı, Şömine'de beni yanına çağırdıktan sonra ona "Bu gece benimle uyur musun?" diye sormuştum, "Uyuyamayız." demişti ve gerekçe olarak ertesi günkü yarışta ilk dördü hedeflediğini, biz birlikteyken uyuyamadığımızı, benim onu sürekli uyandırdığımı söyledi. "Yarın uyuruz." dedi. Bu herhalde söylediği en berbat yalandı. 'Top 5 Lies'a gözü kapalı koyarım bu yalanını. Ne kadar salaksın gerçekten ya.
O gece gidip kızlarla ya da kızla buluştun.
Ertesi gün, 28 Şubat günü, artık avucunda biri vardı, hem de içine girebildiğin biri. Bana artık ihtiyacın yoktu çünkü sen gerçekten başka bir kızla ya da benimle yaşayabileceğin türden bir ilişki istemiyordun, bu istememek değil daha hazır olmamaktı.
Seks yapabileceğin biri vardı ve eski kız arkadaşını özlüyordun bana da ihtiyacın yoktu.
Biz o son konuşmamızı yaparken moralini bozan, geçen gece olmuş bir şey de yoktu. Sen sadece ruh hali değişimleri yaşıyordun ve o akşam gerçekten kötü hissediyordun. Bana "Söylemeyeceğim zaten söylemem de" dediğin şey (sanıyorum ki) kendine itiraf edemediğin şeydi, karşıdaki ben olduğum için değildi söylememen, söyleyenin sen olacağı, o lafların senin ağzından çıkacağı için söylemeyecektin, zaten öyle de oldu. Pek de merak etmiyorum.
Biz o konuşmayı yaptıktan sonra sen yine Beceren'e kızın yanına gittin. Benden saklamaya çalışıyordun. U. ve sen ne kadar acizsiniz. En çok da sen.
21 Nisan 2014 Pazartesi
Aklıma geliyorsun çocuk.
Gelme.
Başkalarının da aklına gidiyorsun.
Biliyorum.
Ama konumuz bu değil.
Her zaman 28'de aklıma geliyorsun.
Her 27'de ben geliyor muyum aklına.
Kim bilir.
O bilir.
Belki de farkına varmadığından bilemez.
Aklına gelip gelmediğimi kim bilir.
O bilir. Ben bilmem.
Nesnesi olup bilgisi olmayan sorularla kalırım. "O nerede?", "O ne yapıyor? ", "Ben hiç onun aklına geliyor muyum?".
Bunlar neden önemli artık?
Bunların önemsiz olduğunu biliyor olmam gerekir. Ama soruyorsam ki eğer, önemsiz olmadıkları manası mı çıkıyor?
Ben bilmiyorum.
O ise hiç bilmez.
Bu sefer gerçekten bilmediği için bilmez, arkasına saklanmak için değil.
14.32
Yazmaya başladığımda 14.28 idi.
Gelme.
Başkalarının da aklına gidiyorsun.
Biliyorum.
Ama konumuz bu değil.
Her zaman 28'de aklıma geliyorsun.
Her 27'de ben geliyor muyum aklına.
Kim bilir.
O bilir.
Belki de farkına varmadığından bilemez.
Aklına gelip gelmediğimi kim bilir.
O bilir. Ben bilmem.
Nesnesi olup bilgisi olmayan sorularla kalırım. "O nerede?", "O ne yapıyor? ", "Ben hiç onun aklına geliyor muyum?".
Bunlar neden önemli artık?
Bunların önemsiz olduğunu biliyor olmam gerekir. Ama soruyorsam ki eğer, önemsiz olmadıkları manası mı çıkıyor?
Ben bilmiyorum.
O ise hiç bilmez.
Bu sefer gerçekten bilmediği için bilmez, arkasına saklanmak için değil.
14.32
Yazmaya başladığımda 14.28 idi.
20 Nisan 2014 Pazar
19 Nisan 2014 Cumartesi
"...İşte, ben hala varım; bütün acıları ölçüp biçip tartarak -sense, kayan bir yıldız gibi hızla uzaklaşıyor; son anda da dönüp göz kırpıyorsun, yalnızca..."
Oruç Aruoba
İle
Sayfa 38
Metis Yayınları
Onunla olan yaşanmışlığımızı daha iyi anlayabilmek, biraz da onu daha iyi anlayabilmek için okuduğum bu kitapta geçen "Kayan bir yıldız gibi" sözü bana bir anımı hatırlattı. Belki de bu kitabı onu düşünerek okumasaydım aklıma bile gelmeyecekti.
Takım seçmelerinde Uludağ'dayken akşam dışarı çıkmıştık, bir şeyler içip otele geri dönüyorduk. Otel yolunda karşımızda bir yıldız kaymıştı. Dört kişilik olan grubumuzda sadece iki kişi görmüştük o yıldızı. "Haydi dilek tutalım." demiştik.
Ben de onu düşünerek bir dilek tutmuştum.
Ne garip, bu ayrıntıyı unutmuşum. Masum oluşumu yeniden hatırladım.
O zamanlar daha aylardan aralıktı. Daha sayılar bile değişmemişti.
Onu tanımıyordum bile, hayalini bile tanımıyordum.
Zaten o gün, o daha hayatıma gireli bir ya da iki gün olmuştu. "Hayatıma gireli", çok anlamlıymış gibi durdu.
Daha hiçbir şey yaşanmamıştı, sadece bakışmalar vardı o zamanlar.
Şimdi üzerinden 4 ay geçti, kötülükler yaşandı.
Acaba şu anda o dileği iyi ki tuttum mu diyorum?
Ah çocuk. Ne garip.
Oruç Aruoba
İle
Sayfa 38
Metis Yayınları
Onunla olan yaşanmışlığımızı daha iyi anlayabilmek, biraz da onu daha iyi anlayabilmek için okuduğum bu kitapta geçen "Kayan bir yıldız gibi" sözü bana bir anımı hatırlattı. Belki de bu kitabı onu düşünerek okumasaydım aklıma bile gelmeyecekti.
Takım seçmelerinde Uludağ'dayken akşam dışarı çıkmıştık, bir şeyler içip otele geri dönüyorduk. Otel yolunda karşımızda bir yıldız kaymıştı. Dört kişilik olan grubumuzda sadece iki kişi görmüştük o yıldızı. "Haydi dilek tutalım." demiştik.
Ben de onu düşünerek bir dilek tutmuştum.
Ne garip, bu ayrıntıyı unutmuşum. Masum oluşumu yeniden hatırladım.
O zamanlar daha aylardan aralıktı. Daha sayılar bile değişmemişti.
Onu tanımıyordum bile, hayalini bile tanımıyordum.
Zaten o gün, o daha hayatıma gireli bir ya da iki gün olmuştu. "Hayatıma gireli", çok anlamlıymış gibi durdu.
Daha hiçbir şey yaşanmamıştı, sadece bakışmalar vardı o zamanlar.
Şimdi üzerinden 4 ay geçti, kötülükler yaşandı.
Acaba şu anda o dileği iyi ki tuttum mu diyorum?
Ah çocuk. Ne garip.
18 Nisan 2014 Cuma
14 Nisan 2014 Pazartesi
11 Nisan 2014 Cuma
Tamam eski yazılara bakmak yok.
Çünkü azaldı.
Benim istememle.
Dün Kadıköy'de bir çocuk gördüm, Layne Staley'e benziyordu. Yanında bir arkadaşı vardı.
İkisi de kot ceket giyiyorlardı. Layne sigara içiyordu.
Biz Akmar'dan Rexx'e doğru gidiyorduk, o yolda fark ettik onları, sonra arkamızdan önümüze geçtiler. Pilavcıya oturdular biz de yolumuza devam ettik.
İşlerimizi hallettikten sonra Oza'ya gidip oturduk.
18.30 gibi Oza'dan kalktık, yine aynı yoldan otobüs duraklarına doğru gidiyorduk. Giderken de acaba çocuklar neredeler acaba, sence onlar hangi kafe ya da bara aitler, çaycılar mı yoksa biracı mı falan diye geyik yapıyorduk.
Tam o mağazadan köşeyi döndük ki çocuklar arkamızda beliriverdi. Fight Club hakkında konuşuyorlarmış Aylin öyle dedi. Oradan da bir artı puan topladılar.
Sonra önümüze geçtiler.
Sonra biz duraklara gittik onlarda büyük ihtimalle Taksim ya da Beşiktaş'a gittiler. Çünkü tipleri oraya ait olduklarını gösteriyordu.
Böyle bir anı.
Çünkü azaldı.
Benim istememle.
Dün Kadıköy'de bir çocuk gördüm, Layne Staley'e benziyordu. Yanında bir arkadaşı vardı.
İkisi de kot ceket giyiyorlardı. Layne sigara içiyordu.
Biz Akmar'dan Rexx'e doğru gidiyorduk, o yolda fark ettik onları, sonra arkamızdan önümüze geçtiler. Pilavcıya oturdular biz de yolumuza devam ettik.
İşlerimizi hallettikten sonra Oza'ya gidip oturduk.
18.30 gibi Oza'dan kalktık, yine aynı yoldan otobüs duraklarına doğru gidiyorduk. Giderken de acaba çocuklar neredeler acaba, sence onlar hangi kafe ya da bara aitler, çaycılar mı yoksa biracı mı falan diye geyik yapıyorduk.
Tam o mağazadan köşeyi döndük ki çocuklar arkamızda beliriverdi. Fight Club hakkında konuşuyorlarmış Aylin öyle dedi. Oradan da bir artı puan topladılar.
Sonra önümüze geçtiler.
Sonra biz duraklara gittik onlarda büyük ihtimalle Taksim ya da Beşiktaş'a gittiler. Çünkü tipleri oraya ait olduklarını gösteriyordu.
Böyle bir anı.
10 Nisan 2014 Perşembe
Finally
I finally said "No more." and I am serious with it, I will stick to it.
I finally found the will to forget him.
I will think less of him. I won't put meanings to the coincidences, they won't remind me of him.
I have the control now and I feel free.
Now child, the player, the frightened fighter,
You lost me.
You lost me.
9 Nisan 2014 Çarşamba
Onlar zaten gideceklermiş.
28 Şubat 2014 günü, çoktan planlanmış zaten.
27 Şubat günü kızla tanıştılar.
28 Şubat'ta konuşmadık, akşamında konuşmayı yaptık.
Yani o, o arada kızla planlar yapmış.
Bizim odadan çıkarken, K'yle odadan çıkıp konuşmaya gidecekken, U bir süre gitmedi, bekledi ne yapacağını bilememiş gibi.
Sonra gitti, galiba hemde K'nin odasına gitti.
Biz konuşurken, U odadan dışarı çıktı, bize baktı. Konuşmayı bitirdik mi diye bize baktı, "Artık gitmiyor muyuz, kızlar bekliyor." diye bize baktı.
K'nin acelesi yoktu ama, zaten kafası da çok iyiydi.
Benimle takılmak istemedi çünkü ben onu cinsel olarak tatmin etmiyordum.
O ise çok farklı arayışların içindeydi. Beni en başta "öyle" kızlardan mı sandı? Halbuki önüne gelen her erkekle seks yapan kız tavırlarından çok uzaktayım. Bu davranışını yanlış ya da doğru olarak irdelemiyorum, kiminle seks yapmak istiyorlarsa yapsınlar beni neden başkalarının cinsel hayatı ilgilendirsin ve ben onlar üzerinden doğru ya da yanlış diye yorumlarda bulunayım, bu benim haddim değil. Sadece öyle kızlar daha kolay elde edilirler ve erkeklerin kızlarla konuşmaya başlayınca amaç edindiklerini daha kolay tatmin ettirirler.
K'nin arayışı seksti ama duygusal anlamda da boşluktaydı.
O günün bir önceki günü "Anlatmak istemiyorum zaten anlatmam da." dediği olayı yaşadı, duygusal anlamda her şeyden uzaklaştı. O ruh halini biliyorum, bazen sevgiyle tedavi etmek istersin kendini ama bizim aramızdaki sevgi değildi, o yüzden bana gelmedi ama gelebilirdi de, bana gelmeyi seçebilirdi bu daha mantıklı olurdu.
Şu anda sadece biraz daha aldatılmış hissettim.
Artık onun düşüncelerime karışmasına bu kadar kolay izin vermemem gerek.
Ona sürekli bakmamam gerek.
Onu okulda sürekli aramamam gerek.
Beynimi buna alıştırmam gerek en az bir 21 gün süre.
Sonra onu çok daha az düşünmeye başlayacağım, sonra çok çok daha az.
Sonra bir de bakacağım ki, o artık aklımda sadece bir anıyken karşıma çıkmış.
Neyse. Artık no more.
28 Şubat 2014 günü, çoktan planlanmış zaten.
27 Şubat günü kızla tanıştılar.
28 Şubat'ta konuşmadık, akşamında konuşmayı yaptık.
Yani o, o arada kızla planlar yapmış.
Bizim odadan çıkarken, K'yle odadan çıkıp konuşmaya gidecekken, U bir süre gitmedi, bekledi ne yapacağını bilememiş gibi.
Sonra gitti, galiba hemde K'nin odasına gitti.
Biz konuşurken, U odadan dışarı çıktı, bize baktı. Konuşmayı bitirdik mi diye bize baktı, "Artık gitmiyor muyuz, kızlar bekliyor." diye bize baktı.
K'nin acelesi yoktu ama, zaten kafası da çok iyiydi.
Benimle takılmak istemedi çünkü ben onu cinsel olarak tatmin etmiyordum.
O ise çok farklı arayışların içindeydi. Beni en başta "öyle" kızlardan mı sandı? Halbuki önüne gelen her erkekle seks yapan kız tavırlarından çok uzaktayım. Bu davranışını yanlış ya da doğru olarak irdelemiyorum, kiminle seks yapmak istiyorlarsa yapsınlar beni neden başkalarının cinsel hayatı ilgilendirsin ve ben onlar üzerinden doğru ya da yanlış diye yorumlarda bulunayım, bu benim haddim değil. Sadece öyle kızlar daha kolay elde edilirler ve erkeklerin kızlarla konuşmaya başlayınca amaç edindiklerini daha kolay tatmin ettirirler.
K'nin arayışı seksti ama duygusal anlamda da boşluktaydı.
O günün bir önceki günü "Anlatmak istemiyorum zaten anlatmam da." dediği olayı yaşadı, duygusal anlamda her şeyden uzaklaştı. O ruh halini biliyorum, bazen sevgiyle tedavi etmek istersin kendini ama bizim aramızdaki sevgi değildi, o yüzden bana gelmedi ama gelebilirdi de, bana gelmeyi seçebilirdi bu daha mantıklı olurdu.
Şu anda sadece biraz daha aldatılmış hissettim.
Artık onun düşüncelerime karışmasına bu kadar kolay izin vermemem gerek.
Ona sürekli bakmamam gerek.
Onu okulda sürekli aramamam gerek.
Beynimi buna alıştırmam gerek en az bir 21 gün süre.
Sonra onu çok daha az düşünmeye başlayacağım, sonra çok çok daha az.
Sonra bir de bakacağım ki, o artık aklımda sadece bir anıyken karşıma çıkmış.
Neyse. Artık no more.
Hala aynı sancı.
İnsan sonradan hissedeceği büyük acının sızıntılarını bile hissetmiyor en başta. Gerçek bir anda yüzüne çarpınca anlayamıyor sanırım.
Hani parmağını kesersin, önce hissetmezsin kestiğini. Ancak kanı görünce anlarsın. Sonra yara iyileşene kadar sızlar ya, onun gibi galiba.
Arada yaranın üzerine bastırırsın, acı hoşuna gider çünkü.
Şimdi de aynı. Başka bir versiyonu sadece.
İlk başta anlamadım, hissedemedim."İyiyim" dedim, nasıl olduğunu bile anlamadım.Sonradan geldi acısı. Acıyı hissettikten sonra ona bastırmak, onu daha da hissetmek kaçınılmaz oldu. Bazen bilerek üzerine gittim, daha da acıtacağını bile bile.
Şimdi neyi bekliyorum acaba.
Neyi umut ediyorum. Bir umudum var mı?
Bilmiyorum.
Onu unutabilmek. Unutmak değil aslında, daha az, çok daha az düşünmek belki de.
Bir kişiyi nasıl tamamen unutabilirsin ki? Neden unutmak olarak kullanıyoruz acaba?
Bir kişiyi unutmak demek geçmişinden onu silmek demek, bu da imkansız bir şey. Zamanla oynayamazsın ki. Gitsen bile neyi değiştireceksin? Gitsen bile onu nasıl tamamen sileceksin?
Bir çok tesadüf oluyor biliyor musunuz?
İçime garip bir his oturtuyor o tesadüfler, tabii ki de onu hatırlatan tesadüfler bunlar.
O garip hissi tanımlayamıyorum. Daha fazla açıklayamam "Garip" demekten başka.
Acaba ona da oluyor mu?
Beni hatırlatan şeyler çıkıyor mu karşısına? Çıksa bile beni hatırlıyor mu acaba.
Keşke bunu bilebilmenin bir yolu olsa.
Keşke onun şu anda beni düşündüğünü bilsem. Hiçbir şey olmasa bile olur.
Bu isteğim, benim onu bu kadar düşünmemin egomdan ya da gururumdan kaynaklandığını mı gösteriyor?
Neyse en azından çok güzel bir İspanyolca şarkı kazandırdı bana.
Bir acıya bir şarkı kazandım. Ne hoş. Benim güzel teselli ödüllerim.
Onu işaret eden bir çok şey çıkıyor karşıma.
Bunlar onları mu işaret ediyor yoksa o benim hayatıma hiç girmemiş olsaydı bile orada olacaklar mıydı?
Bunlara anlam yüklemem ne kadar doğru?
Anlam yükleyip "Evreni dinle." demek ne kadar doğru?
Neden yarıda kaldı? Hep böyle yapıyorsun biliyor musun? Geçenlerde de sordum sana bunu, hala cevaplamadın. Yoksa sen de "Bilmiyorum." deyip gidecek misin?
Keşke benimle konuşsa. Gelse benimle konuşsa. Bilmiyorum, o zaman ne değişecek Sena?
Böyle olmasını çok istediğim bir şey var. Keşke olsa.
Çocuk neredesin ya, nerede kaldın?
Yedide bulaşacaktık güya yedi buçuk sen hala yoksun bak hoca kızıyor.
Benim gitmem lazım sen arkadan gelir beni yolda yakalarsın ama taksi paranı verecek mi ki bu sefer?
Verir verir. Belki sonra Şömine'ye ineriz, geriye kalan parayla bana bira ısmarlarsın, kendine de rakı.
Sonra odaya geçer, kendi yataklarımıza yatıp sohbet ederiz.
Sen sonra beni korktuğum bir şeyden korkmamayı bir anda başarabileceğime inandırmaya çalış ama ben haklıyım, bir anda beyninde yer etmiş bir şeyi değiştiremezsin. Bana kendinden örnek ver mesela, sonra benimki çok uç bir örnekti diye kabul et.
Çok garip hissediyorum şu anda. Galiba hayal gücüm bu duyguyu tarif etmeye yetmiyor. Keşke çok güzel betimlemelerle tarif edebilseydim.
Yapmam gereken birçok şey var şu anda.
Ama yapmak istemiyorum, zaten çok da uykum var. Keşke hemen pazartesi olsa. Bütün dertler bitmiş olacak.
Bugün onu görürüm diye daha bir güzel giyinmeye dikkat etmiştim.
Nefretimi bir şekilde atmam lazım. Nefret değil, sinirimi.
E hani geçmişti sinirim? Nereden geldin be adam yine sen başıma?
Bazen bazı sebepleri çok çarpık nedenlere bağlıyorum.
Keşke "Sena ben arkadaşımdaydım eve dönüyorum seni de göreyim gitmeden, en azından bir on beş dakika." desen. Hemen inmeye can atardım aslında, heyecanlanırdım ama bunu hiç göstermezdim sana, ilk önce ağırdan alırdım ama o sırada üzerimi giyinmeye bile başlamış olurdum.
Evet, böyle olurdu. "Aman hislerimiz anlaşılmasın, öyle gizlisi olsun biraz." değil mi? Hiçbir zaman açık olmayışımızın nedeni başkaları hakkımızda ne der diye düşünmekten kaynaklanmıyor mu zaten?
Ya da gerçekten durup düşünür müydüm aşağı inmeyi.
Galiba durup düşünürdüm ama cevabımı düşünürken bile bilirdim. Bir şekilde sanki istemiyormuşum ama neden geldiğini merak etmişim gibi yapardım. Galiba onun yanına gitmemin sebebi de ne diyeceğini merak ettiğimden olur. Yoksa onun yanına neden gideyim ki?
Zaten o seni neden çağırsın ki şimdi?
"Sadece şunu bilmeni istiyorum, sen çok saygısız birisin. Karşındakinin duygularını ve düşüncelerini hiç sayıyorsun."
Ona sanki çok koydu bu laflar.
"Bilmiyorum ne kadar umurunda ama..."
Bunu demese miydim diye düşündüm aslında, ama o anda öyle söylemek istedim.
Neyse. Kendimi şu anda çok "kopuk" hissediyorum. Boşlukta.
Kök çakram, sana sesleniyorum. Kırmızın parlak, saat yönünde ve dünyayla bağlantın sapasağlam.
İnsan sonradan hissedeceği büyük acının sızıntılarını bile hissetmiyor en başta. Gerçek bir anda yüzüne çarpınca anlayamıyor sanırım.
Hani parmağını kesersin, önce hissetmezsin kestiğini. Ancak kanı görünce anlarsın. Sonra yara iyileşene kadar sızlar ya, onun gibi galiba.
Arada yaranın üzerine bastırırsın, acı hoşuna gider çünkü.
Şimdi de aynı. Başka bir versiyonu sadece.
İlk başta anlamadım, hissedemedim."İyiyim" dedim, nasıl olduğunu bile anlamadım.Sonradan geldi acısı. Acıyı hissettikten sonra ona bastırmak, onu daha da hissetmek kaçınılmaz oldu. Bazen bilerek üzerine gittim, daha da acıtacağını bile bile.
Şimdi neyi bekliyorum acaba.
Neyi umut ediyorum. Bir umudum var mı?
Bilmiyorum.
Onu unutabilmek. Unutmak değil aslında, daha az, çok daha az düşünmek belki de.
Bir kişiyi nasıl tamamen unutabilirsin ki? Neden unutmak olarak kullanıyoruz acaba?
Bir kişiyi unutmak demek geçmişinden onu silmek demek, bu da imkansız bir şey. Zamanla oynayamazsın ki. Gitsen bile neyi değiştireceksin? Gitsen bile onu nasıl tamamen sileceksin?
Bir çok tesadüf oluyor biliyor musunuz?
İçime garip bir his oturtuyor o tesadüfler, tabii ki de onu hatırlatan tesadüfler bunlar.
O garip hissi tanımlayamıyorum. Daha fazla açıklayamam "Garip" demekten başka.
Acaba ona da oluyor mu?
Beni hatırlatan şeyler çıkıyor mu karşısına? Çıksa bile beni hatırlıyor mu acaba.
Keşke bunu bilebilmenin bir yolu olsa.
Keşke onun şu anda beni düşündüğünü bilsem. Hiçbir şey olmasa bile olur.
Bu isteğim, benim onu bu kadar düşünmemin egomdan ya da gururumdan kaynaklandığını mı gösteriyor?
Neyse en azından çok güzel bir İspanyolca şarkı kazandırdı bana.
Bir acıya bir şarkı kazandım. Ne hoş. Benim güzel teselli ödüllerim.
Onu işaret eden bir çok şey çıkıyor karşıma.
Bunlar onları mu işaret ediyor yoksa o benim hayatıma hiç girmemiş olsaydı bile orada olacaklar mıydı?
Bunlara anlam yüklemem ne kadar doğru?
Anlam yükleyip "Evreni dinle." demek ne kadar doğru?
Neden yarıda kaldı? Hep böyle yapıyorsun biliyor musun? Geçenlerde de sordum sana bunu, hala cevaplamadın. Yoksa sen de "Bilmiyorum." deyip gidecek misin?
Keşke benimle konuşsa. Gelse benimle konuşsa. Bilmiyorum, o zaman ne değişecek Sena?
Böyle olmasını çok istediğim bir şey var. Keşke olsa.
Çocuk neredesin ya, nerede kaldın?
Yedide bulaşacaktık güya yedi buçuk sen hala yoksun bak hoca kızıyor.
Benim gitmem lazım sen arkadan gelir beni yolda yakalarsın ama taksi paranı verecek mi ki bu sefer?
Verir verir. Belki sonra Şömine'ye ineriz, geriye kalan parayla bana bira ısmarlarsın, kendine de rakı.
Sonra odaya geçer, kendi yataklarımıza yatıp sohbet ederiz.
Sen sonra beni korktuğum bir şeyden korkmamayı bir anda başarabileceğime inandırmaya çalış ama ben haklıyım, bir anda beyninde yer etmiş bir şeyi değiştiremezsin. Bana kendinden örnek ver mesela, sonra benimki çok uç bir örnekti diye kabul et.
Çok garip hissediyorum şu anda. Galiba hayal gücüm bu duyguyu tarif etmeye yetmiyor. Keşke çok güzel betimlemelerle tarif edebilseydim.
Yapmam gereken birçok şey var şu anda.
Ama yapmak istemiyorum, zaten çok da uykum var. Keşke hemen pazartesi olsa. Bütün dertler bitmiş olacak.
Bugün onu görürüm diye daha bir güzel giyinmeye dikkat etmiştim.
Nefretimi bir şekilde atmam lazım. Nefret değil, sinirimi.
E hani geçmişti sinirim? Nereden geldin be adam yine sen başıma?
Bazen bazı sebepleri çok çarpık nedenlere bağlıyorum.
Keşke "Sena ben arkadaşımdaydım eve dönüyorum seni de göreyim gitmeden, en azından bir on beş dakika." desen. Hemen inmeye can atardım aslında, heyecanlanırdım ama bunu hiç göstermezdim sana, ilk önce ağırdan alırdım ama o sırada üzerimi giyinmeye bile başlamış olurdum.
Evet, böyle olurdu. "Aman hislerimiz anlaşılmasın, öyle gizlisi olsun biraz." değil mi? Hiçbir zaman açık olmayışımızın nedeni başkaları hakkımızda ne der diye düşünmekten kaynaklanmıyor mu zaten?
Ya da gerçekten durup düşünür müydüm aşağı inmeyi.
Galiba durup düşünürdüm ama cevabımı düşünürken bile bilirdim. Bir şekilde sanki istemiyormuşum ama neden geldiğini merak etmişim gibi yapardım. Galiba onun yanına gitmemin sebebi de ne diyeceğini merak ettiğimden olur. Yoksa onun yanına neden gideyim ki?
Zaten o seni neden çağırsın ki şimdi?
"Sadece şunu bilmeni istiyorum, sen çok saygısız birisin. Karşındakinin duygularını ve düşüncelerini hiç sayıyorsun."
Ona sanki çok koydu bu laflar.
"Bilmiyorum ne kadar umurunda ama..."
Bunu demese miydim diye düşündüm aslında, ama o anda öyle söylemek istedim.
Neyse. Kendimi şu anda çok "kopuk" hissediyorum. Boşlukta.
Kök çakram, sana sesleniyorum. Kırmızın parlak, saat yönünde ve dünyayla bağlantın sapasağlam.
8 Nisan 2014 Salı
I was going to be your sunshine, your only sunshine.
I was going to make you happy.
Why child?
I am drowned in an ocean of my own thoughts.
Why am I still thinking you?
I don't want to.
I can't let you go.
But don't want you in my mind.
But I can't let go.
I have to.
How am I going to find the will to forget you?
You are somewhere else.
I know, you don't even think about me.
Do you?
I don't know maybe you do sometimes.
I wish there was a way to know this.
I wish there was a way to make you know what I think of you.
What is this feeling?
I feel bad.
Get off my mind, just go away.
I have to chop the bonds.
And I will.
I don't want to but I will.
I was going to make you happy.
Why child?
I am drowned in an ocean of my own thoughts.
Why am I still thinking you?
I don't want to.
I can't let you go.
But don't want you in my mind.
But I can't let go.
I have to.
How am I going to find the will to forget you?
You are somewhere else.
I know, you don't even think about me.
Do you?
I don't know maybe you do sometimes.
I wish there was a way to know this.
I wish there was a way to make you know what I think of you.
What is this feeling?
I feel bad.
Get off my mind, just go away.
I have to chop the bonds.
And I will.
I don't want to but I will.
5 Nisan 2014 Cumartesi
I want the boy. I do.
After all of these things.
I don't care what he's done.
He was lost, he is lost.
I know he is a good man.
I want him no matter of what.
I want him, do you understand?
Is there anything else that I can do to tell you how much I want him?
He is not I've always wanted but he is going to be.
Boy, please.
I want him.
If I still think about him, this should be a sign right?
I should have forgotten him by now. I didn't.
I don't hate him.
I am just sad right now. But not desperate.
After all of these things.
I don't care what he's done.
He was lost, he is lost.
I know he is a good man.
I want him no matter of what.
I want him, do you understand?
Is there anything else that I can do to tell you how much I want him?
He is not I've always wanted but he is going to be.
Boy, please.
I want him.
If I still think about him, this should be a sign right?
I should have forgotten him by now. I didn't.
I don't hate him.
I am just sad right now. But not desperate.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)