Bir şeyler yazmak istiyorum aslında.
Nasıl başlayacağını bilemeyen insanlardan olmak istememiştim.
İçimde bir şey var.Arada sırada geliyor ve zirvesini yapıyor.Ben yemek yerken geliyor bazen işte o en kötüsü.Kusacak gibi oluyorum.Eğlenirken birden somurtmama sebep oluyor.Bir şeyler hala ve hala eksik.Neolduğunu tam kestiremiyorum ama galiba aklımda olan şey sebebi.Bunu dillendirmeyeceğim.
Sanırım birinin bana ihtiyaç duyması lazım.Bence bu kötü ve bencilce.İnsan makinesine bazen şaşıyorum.Kendi istekleri ve düşüncelerine esir olan biri değilim ama bazen isteklerimi kontrol altına almakta güçlük çekiyorum,çünkü bu sıralar çok yoğunlar.
En hayret verici şey bence, bir insanın bir isteğini yerine getirmek için bir eylemde bulunması,kendini tatmin etmek için amaçlar edinmesi.Çok normal ama çok garip.
Eğlenmek için bir yere giden insanlar.Oyun oynamak için bir yerde toplanan insanlar.
Bunu yazarken Fight Club’ta hoşuma gitmeyen tek bir sahne aklıma geldi.Lou’nun mekanındaki barmenin –hani sonradan köprücük kemiği kırılan sakallı abi- Tyler ve Narrator gelince barı kapatıyoruz diyip çok ciddi bir ifade takındığı sahne.Dövüşmek için,kendilerini önemli hissetmek için yapmaya gittikleri bir eylem.Fight Club’ın üzerinde durduğu felsefeye ise sonuna kadar destek veriyorum,dediğim gibi sadece o sahne bana hoş gelmiyor.Bunu tam anlamıyla sözcüklere dökemiyorum çünkü bende tam anlamıyla göremiyorum.
”We are consumers” “Exactly”.Ve bunu istemeden yapıyoruz,istiyerek yapıyoruz ama durup düşünüyor muyuz ne gerek var diye.Aynı bluzun binbir çeşit rengini almak gibi, ihtiyacın varsa al ben ihtiyacı olmayıp sadece diğerlerine hoş görünmek için bunu yapanları diyorum.
Belki yukarıda verdiğim örneğin aynısını yapmıyorum ama bende bu tüketimin kurbanıyım.Zaten her zaman biliyorsun “Victims,aren’t we all?”
The things you own end up owning you.Geçenlerde telefonumu kaybetmemle benim bile bir eşyaya ne kadar köle olduğumu fark ettim.Oysaki hiç farkında değildim.Acaba kendimle alakalı hiç bilmediğim benim düşüncelerimle hiç örtüşmeyen daha başka neler var.
Eşyalar bize ne zamandan beri bir statü kazandırmaya başladı?Benim gözümde kesinlikle böyle değil.Keşke diyorum bir ormana gidip orada yaşasam.Ölümüme kadar orada yaşayamam,birileri gelir bizim çadırımızın üzerine AVM kurar günün birinde.Hem aile olmak varsa kafamda eğer, çocuklarımı eğitimden yoksun bırakamam,sosyalleşmelerini engelleyemem.Gerçi çocuğumun nasıl bir sosyal yaşantısı olacağından emin değilim.Onları bilgisayar oyunlarına ya da başka cihazların vaad ettiklerine bağımlı görmek istemiyorum.Sadece bir ütopya.Bilirsin, ütopyalarımıza sonsuz kilometre var.
Ben üzerimde taşıdığım kıyafetler,kullandığım telefon ya da araba,oturduğum semt değilim.Beni ben olduğum için,benim özümü seveceksin ve saygı duyacaksın ya da sevmeyeceksin ve saygı duymayacaksın.Eğer beni kıyafetlerimle ya da diğer eşyalarımla damgalarsan ve burnunu kıvırsan aklında kurduğun yalan benden öteye gidemeyeceksin.Oysaki benden kendine katabileceğin çok şey olabilir,sana yararım olabilir.
İnsan biriyle kendine yararı olduğu için mi arkadaşlık eder?Onu eğlendiriyor diye ya da moralini hep yukarıda tutuyor diye mi sever?Espritüel olan insanların gözde olmaları bu yüzden mi?
Nobody loves no one.Sadece kendi çıkarlarımız için mi birliktelik kuruyoruz?abrine yardım ederken aslonda kendimizi mi tatmin ediyoruz?Her şeyin merkezine kendimizi mi yerleştiriyoruz?
Aileyle olan ilişki bir yabancıyla kurduğumuz ilişkiden çok daha net ve koşulsuz.Bir yabancıyı koşulsuz sevdiğimizi sansak ve buna emin olsak bile gerçekten öyle mi?
Bunlar düşününce çok sığ geliyor.Gerçekten böyle mi?
Canımızı sıkan bazı nedenleri düşününce hayret ediyorum.Afrika’daki aç çocukları örnek vermeyeceğim buna.Her neyse.
Yazının başında bahsettiğim içimdeki şey bunlarla alakalı değildi ama genelde aklımdan geçen şeylerdi.
Nasıl başlayacağını bilemeyen insanlardan olmak istememiştim.
İçimde bir şey var.Arada sırada geliyor ve zirvesini yapıyor.Ben yemek yerken geliyor bazen işte o en kötüsü.Kusacak gibi oluyorum.Eğlenirken birden somurtmama sebep oluyor.Bir şeyler hala ve hala eksik.Neolduğunu tam kestiremiyorum ama galiba aklımda olan şey sebebi.Bunu dillendirmeyeceğim.
Sanırım birinin bana ihtiyaç duyması lazım.Bence bu kötü ve bencilce.İnsan makinesine bazen şaşıyorum.Kendi istekleri ve düşüncelerine esir olan biri değilim ama bazen isteklerimi kontrol altına almakta güçlük çekiyorum,çünkü bu sıralar çok yoğunlar.
En hayret verici şey bence, bir insanın bir isteğini yerine getirmek için bir eylemde bulunması,kendini tatmin etmek için amaçlar edinmesi.Çok normal ama çok garip.
Eğlenmek için bir yere giden insanlar.Oyun oynamak için bir yerde toplanan insanlar.
Bunu yazarken Fight Club’ta hoşuma gitmeyen tek bir sahne aklıma geldi.Lou’nun mekanındaki barmenin –hani sonradan köprücük kemiği kırılan sakallı abi- Tyler ve Narrator gelince barı kapatıyoruz diyip çok ciddi bir ifade takındığı sahne.Dövüşmek için,kendilerini önemli hissetmek için yapmaya gittikleri bir eylem.Fight Club’ın üzerinde durduğu felsefeye ise sonuna kadar destek veriyorum,dediğim gibi sadece o sahne bana hoş gelmiyor.Bunu tam anlamıyla sözcüklere dökemiyorum çünkü bende tam anlamıyla göremiyorum.
”We are consumers” “Exactly”.Ve bunu istemeden yapıyoruz,istiyerek yapıyoruz ama durup düşünüyor muyuz ne gerek var diye.Aynı bluzun binbir çeşit rengini almak gibi, ihtiyacın varsa al ben ihtiyacı olmayıp sadece diğerlerine hoş görünmek için bunu yapanları diyorum.
Belki yukarıda verdiğim örneğin aynısını yapmıyorum ama bende bu tüketimin kurbanıyım.Zaten her zaman biliyorsun “Victims,aren’t we all?”
The things you own end up owning you.Geçenlerde telefonumu kaybetmemle benim bile bir eşyaya ne kadar köle olduğumu fark ettim.Oysaki hiç farkında değildim.Acaba kendimle alakalı hiç bilmediğim benim düşüncelerimle hiç örtüşmeyen daha başka neler var.
Eşyalar bize ne zamandan beri bir statü kazandırmaya başladı?Benim gözümde kesinlikle böyle değil.Keşke diyorum bir ormana gidip orada yaşasam.Ölümüme kadar orada yaşayamam,birileri gelir bizim çadırımızın üzerine AVM kurar günün birinde.Hem aile olmak varsa kafamda eğer, çocuklarımı eğitimden yoksun bırakamam,sosyalleşmelerini engelleyemem.Gerçi çocuğumun nasıl bir sosyal yaşantısı olacağından emin değilim.Onları bilgisayar oyunlarına ya da başka cihazların vaad ettiklerine bağımlı görmek istemiyorum.Sadece bir ütopya.Bilirsin, ütopyalarımıza sonsuz kilometre var.
Ben üzerimde taşıdığım kıyafetler,kullandığım telefon ya da araba,oturduğum semt değilim.Beni ben olduğum için,benim özümü seveceksin ve saygı duyacaksın ya da sevmeyeceksin ve saygı duymayacaksın.Eğer beni kıyafetlerimle ya da diğer eşyalarımla damgalarsan ve burnunu kıvırsan aklında kurduğun yalan benden öteye gidemeyeceksin.Oysaki benden kendine katabileceğin çok şey olabilir,sana yararım olabilir.
İnsan biriyle kendine yararı olduğu için mi arkadaşlık eder?Onu eğlendiriyor diye ya da moralini hep yukarıda tutuyor diye mi sever?Espritüel olan insanların gözde olmaları bu yüzden mi?
Nobody loves no one.Sadece kendi çıkarlarımız için mi birliktelik kuruyoruz?abrine yardım ederken aslonda kendimizi mi tatmin ediyoruz?Her şeyin merkezine kendimizi mi yerleştiriyoruz?
Aileyle olan ilişki bir yabancıyla kurduğumuz ilişkiden çok daha net ve koşulsuz.Bir yabancıyı koşulsuz sevdiğimizi sansak ve buna emin olsak bile gerçekten öyle mi?
Bunlar düşününce çok sığ geliyor.Gerçekten böyle mi?
Canımızı sıkan bazı nedenleri düşününce hayret ediyorum.Afrika’daki aç çocukları örnek vermeyeceğim buna.Her neyse.
Yazının başında bahsettiğim içimdeki şey bunlarla alakalı değildi ama genelde aklımdan geçen şeylerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder