8 Ocak 2018 Pazartesi

Güneşli ama soğuk bir günde sevdiği adam, onun arkadaşı ve o, onun evine yakın bir restoranda birer bira içip sohbet ediyorlardı.

Bir vakit o, masada konuşulanlardan uzaklaşmış, düşüncelere dalmış bir halde sigarasını sarımaya başladı. Bir yandan ne kadar çok sigara içtiğini düşünüp diğer yandan sevdiği adamla nasıl bu kadar uzak olabildiklerini, neden daha sık görüşmediklerini sorguluyordu. Neden durup dururken onu bugün aramıştı, bu masaya davet etmişti? Düşüncelerinin her saniyesinde var olan adamın karşına oturmuş birasını umarsızca yudumlaması garibine gidiyordu. Ortada apaçık bir şeyler vardı ama bu masada hiçbir şey onun içinde yankılandığı gibi yankılanmıyordu. Ne kadar garip, ne kadar da maskeli diye düşündü.
İç dünyasına bu kadar gömülmüşken sevdiği adamın arkadaşı ona dönüp sordu:

-"Peki ya sen, sen hiç aşık oldun mu?"

Bu ağır ve ani gelen soru karşısında tüm saniyeler saniyelere bölünse de masada hiçbir şey fark edilmedi. Sakince, biraz da durumun garipliğine hafifçe gülümseyerek yanıtladı:

- Bu soruyu yanıtlayabilmek için önce aşkın benim için ne olduğunu anlatayım. Aşk, benim için hiçbir zaman ani bir duygu, bir vurulma anı olmadı. Aşk karşılığı olunca aşk olur. İki kişi birbirlerine ilgi duyarsa birlikte bir yola girerler. Duyguları bir olur ve duygularıyla beraber birbirlerini tanırlar. O yolda beraber yürüyerek aşık olurlar. Geçmiste çok sevdiğim, ilgi duyduğum ve beraber o yolda yürüdüğüm insanlar olduysa da hiçbirine aşık olmadım.  Fakat çok sevdiğim ve beraber o yola girmek istediğim biri oldu. Onda, benim içimde yankılanan hislerin karşılığını hiçbir zaman açıkça bulamadım. Biz, o ve ben, beraber bir yola giremedik ve ben ona aşık olamadım. Sanırım bunun için, aşık olma hakkımı elimden aldığı için, onu suçluyorum.

Sözler bir anda çıktı ağzından. Duraksamadan, takılmadan pürüzsüzce aktılar masaya. Sözlerini bitirdikten sonra sevdiği adama bir bakiş atti ama onu göremedi, görmedi. Onun yüzüündeki ifadeyi görmekten korktu.

Sözleri kısa bir an masada öylece ulu orta, savunmasızca kalakaldi. Sevdiği adamın arkadaşı bu içtenlikle verilmiş yanıtın şaşırtıcı etkisiyle, sesini yumuşatarak sordu:

- O adamı hala seviyor musun? Hala hayatında mı?

Sevdigi adamin arkadasinin onu anladigini fark etti ve sasirdi. Hislerinin anlasilamaz, cikmaz ve imkansiz olduguna o kadar inanmisti ki daha 1 saat once tanistigi bir insanin onu anlamasi bir anda icine korku saldi. O adami hala seviyordu ve o adam karsisinda oturuyordu. Sevdigi adama bakti, gozlerinin icine bakiyordu. Verecegi cevabi merak ettigi her halinden okunuyordu. Kendini toparlamaya calissa da afallayarak yanit verdi;

- Evet. Ne kadar onu sevmeyi birakmak istesem de hala seviyorum. Bu sonsuz bir dongu sanirim. Ve evet, hala gorusuyoruz. Ara sira beni ariyor, bir bira icip bir biralik sohbetler ediyoruz. Bir zamanlar onun karsisina gecip aglayarak onu ne kadar cok sevdigimi soylesem de simdilerde ancak bir yudumluk sohbetler yapip ayriliyoruz. Onun bir biralik zamaniyim ben, oysa benim her animda var.

Kendisini bir anda cirilciplak hissetti. Neden bu kadar fazla sey soylemisyi ki? Iste artik masada yankilaniyordu icindekiler. Sigarasindan son nefesini alip onu sondurdu.

- Artik ben kalkayim, buradan baska bir arkadasima gececegim. Tanistigima memnum oldum. Gorusuruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder